Bekledim gece oldu, gece gündüz

Kalktım sargılar vardı, kalktım yanılgıya dönüştüler bir bir

Gördüm bana döndürdü yüzünü sarı

Taş kesilip kesilip ufalanmış

suskun gibi susmuş yıllardır

Seni de üzdüler demişti belli

Seni de üzdüler dön artık



Merhaba, mesafeyi daraltıp yaşıyorum

Burada sararan sargılar

Burada eylemsiz duran merhaba

Böylece hep böylece oyalansın yanımda

Bir anış için aramadan, hiç kollamadan

uzasın benden kuşku yaratan ne varsa

Sanki duvar iziyim, yatak arası, kutu dibi

Benimle anılan eşyanın kaybolması gibi

Devamlı akışkan ellerde dolaşan benliğim

Merhaba, metalin kabuk tutması

Adımlar arasında yalan bulup

Gözler önünde kalınlaşan zırhım birdenbire

Eşleneceğiz

Bozuk hücreler yamanmaz deyip geçmişe,

Bozuk hücreler

Yamansa bir gün

Kiminle?




Acıyı, şüpheyi ve sesi al. Buna ihtiyacı yok.

Yolu izle ve gözyaşını

O aranmaz, o bulunmaz

o sığınağa doğru

Söylemez niçin koşan atlar gibi soluk soluğa

Suyu işaretle, haritayı çiz, yön kaybolmadan

ses neden hiç

bunca kara, bunca çehresiz kışa rağmen

dönüşmüyor yankıya

Acıyı, şüpheyi ve sesi bırak.

Belki itiraf edecek, bunlarla doğdu




Düşkün yeşile, düşkün devamlı düzensiz elleri terk etmeye

oracıkta bitivermiş kutu içlerine

Aniden kırılan kayalardan sivri köşelere

Düşkün parmak izlerine, yorgun ki duraksız okşayışından aynayı

Sanmaktan onu unutulmuş

Sanmaktan yolu epey gidilmiş

Düşkün kırpılmanın hiç yetmeyişine

Rüya içinde bitmemiş bir kabusu anladım

Adını değiştiren, onu yeniden tanımlayan zaman için

Açıldıkça benim pencerem

Açılmazsa duvar diyecekken ona ağzım

Düşkün kırılan kelimeye, türeyene dek acı bilincinden

Henüz gitmeden dönüşü soran yüzlere bakıp

Bakıp onların tutarsız seslenişine

Kaldım sargılar vardı

kaldıkça hep

yanılgıya benzeyen




Sorular, sargılar, yanılgı

Söylediği her şeye ters düşen ben miyim

Kaygı olumsuzun ininde

Kaygı ayna sirinde

değil mi

biraz gayret, biraz dokunsam desenlenir mi duvarlarım

Ya da incinsem şüphesiz günaşırı

Rengim gize yaklaşırsa

Bir gün kendimi bulursam ne olacak

cevabı ordadır, yıllar süren ağlayışta

Ve uslanmayan aldanışta

her odada ilk ayaklanan ben miyim

İlk farkına varan dertlerin

ve kapılar ardında kilitli suçlar yaratan

bozuk, kirli, görülmemiş olanı büyüten

fakat hiç kurumadan,

fakat savrulan bir cereyan çiçeği gibi

Ben miyim tüm gölgelere kendini bırakan

Mutluyken hep birlikte koştuk bitimlere

Ağzım taştı ağzından

Dur dedim, dur şimdi, bu dar esareti niye anladım




Evdir mumları üzüntümle söndürüşüm

Evdir her çağda motifli sürgün

Birlikte unutmuş muyduk

Desenlenince su, şakıyınca ruh

üzerinde çözülmüş müydük kıvranan gündüzün



Burası dar, burası tek varışlı

Ben bir yakınıyım buranın, hep uzağı

Evrenin kara deliği yüzüm mü

Sanki o mu beni kırsal için diri tutan,

o sonsuz okşayışta

Dursam yeldir beni bir uyandıran ve sallayan başımı

Hafızanı söküp atan mevsimle dökül döküleceğin kadar

Sevildin mi hiç, cevabı ordadır,

bilmem kımıldanırsam

Düzensize özenirsem

Aştığın yol mudur, iz midir

Dönüş vakti uzadı mı duymam seslenişleri

Ki sesleniş sanki var mıdır

Orada beni tüm avazımla tanıyacak

Gecikmiş bir köprü kurup ilk hasarlarımdan

Geçirdim kendimi bir sızıdan başka bir sızıya

düşmeye yaklaştık mı ansızın

savurdu karayel rengini her şeyin

savurdu kim kaldıysa kanayan

akıtan zehrini, sıkıntısını dizlerin

ve onun elinden

sönen mumlar eş zamanlı yanacak mı

bilmem dedim, dur dedim, kapattım ağzımı

sargılar yalandı, dokunduğum yalan

Hatalı bir bilmeceyi gece gündüz kovalayan

evdir aldanıp sürdürdüğüm

dön artık



Birdenbire.



Küskün birlikteliğine anların

Küskün yeni bir gürültü dahi edinmeyişine evlerin

Girip çıkıp ele verdiği korkusu

Durup kalınca sıyrıldığı yakalanmak

Sınırları var onun aşılası

Zihni sürekli süzülen bir çırpınış gibi havada

Sen hiç sevildin mi, sevildin mi hiç sorusuyla

Yüzünde dağılan ifade yalan mı

Susunca yüklendiği o siyahı saklar da nereye

Nereye hep

İnanmak bu kadar eski yazı

En aydınlığım ben yarışırsak ulu orta

En geçilmeziyim bilinen yanılgıların içinde

İşte diretiyor bir çaprazı kanıtlarcasına

Ve bir dökülmekle, bir ağrıyla zayıflar gibi

Söylemez niçin, söylemez kiminle karardı küskün merhaba

İnkar edecek ne vardı, düş peşinde tökezlemekte bir rüya

Diyelim defalar sonra alışıp

Diyelim bu söz uru dikilmiş üzerine

Bu bakış uru soyunduğun

Onu bana yorma

Buluşan iki kutup ve son çırpınış için

Dilimdeki yabanlığı

Söktüm sargılar kaldı, söktüm çıplak gibi en deriiiin

Karşımda, karşında



düşkün, devamlı çatlayan bu aynada tutsak mı?