Nelerden kaçmak istediğimi anlatsam bi' okyanusu doldurur gibiyim. İnsanlardan, yargılardan, doğrulardan ve büyük bir yüzdeyle desteklenen bir şekilde kendimden kaçıyorum. Bu sürekli kaçış yoruyor insanı ama katlanılası işte, ne yaparsın... Çünkü kendiyle bile konuşamadığında insan; diğer insanların hiçbir anlamı, aslında diğer hiçbir şeyin anlamı kalmıyor. E anlamı kalmayınca kaçıyorsun, kaçınca yalnız kalıyorsun vesaire derken yalnız kalma kısmı en kritik olanı oluyor. Yalnız kalıyorsun ama konuşmuyorsun kendimle, ben mesela öyle susup ekranımı dinliyorum, artık ne çalıyorsa ya da ne izliyorsam işte. Hep bir reddedişle boğuşuyorum yün yorganımın altında, şarkılar değişiyor, filmler bitiyor, kitap sayfaları dolaşıyor odamın içinde fakat asla kendimle konuşmuyorum. Güzel de bir bakıma böyle ketum olmak kendime karşı; kim uğraşacak o kadar sorun ile yüzleşmeye, çözmeye çalışmaya. Hiç gerek yok bu kadar zahmete işte, reddet ve geç. Zaten tüm deliler de böyle doğuyor bir bakıma çünkü bazı şeyler bazen böyle olduğu gibi, bazı insanlara da bazen böyle şeyler olur.