Neredeydik hatırlamıyorum; iki arkadaş bir mekândaydık işte. Biraz ilerimizdeki masada rakı keyfi yapanlar, az sonra selfi çekmeye başladılar. Görmeyecektim ama neredeyse emindim; çekilen resimler sosyal medyada “dostlarla birlikte” etiketiyle paylaşılacaktı. Çünkü böyle şeylere o kadar çok denk gelmiştim ki… Nihayet masadakiler kalktılar ve herkes kendi hesabını ödedi. Demek ki dostluk, kasaya kadarmış.
Böyle şeyler gördükçe aklıma hep şu söz geliyor: “sözler bedava değildir!”. Elbette kelimeler herkese açıktır ama bu, “kelimeler herkesindir” demek olamaz. Pir Sultan, “bin cefalar etsen almam üstüme, senden ayrılalı gülmedim, sensiz dünya malı neyleyim” diyor dost için. Melodik ya da linguistik olarak söylemiyorum, bu deyişteki dost kelimesini çıkarıp yerine bir başka kelime koyamazsınız. Ne arkadaş ne yar ne de yaren, dost kelimesini karşılayamaz. Zira kelimeler ve içerdikleri anlam, dilsel değil tarihseldir. Bütün bir halkın yüzlerce, hatta binlerce yıllık yaşantısından süzülerek dolar dost kelimesinin içeriği. “Can” kelimesi de böyledir ki cümle insanı, bitkiyi ve hayvanı eşdeğer görmek gibi bir derinliği vardır. İnsanı “eşrefi mahlûkat” olarak görmemektir özü. Ve “devrim”, halkların umudunun en somut halidir. “Teknoloji devrimi, fiyatlarda devrim” gibi sululukların bir öğesi olamaz.
Ruhi Su’nun “sabahın bir sahibi var” sözünde olduğu gibi, kelimelerin de bir sahibi vardır. Hiçbiri bedava değildir, her birinin bedeli ödenmiştir.
19 Şubat 2022
Gültepe