Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun oldukça bilinen,


"Karadutum, çatal karam, çingenem...

Nar tanem, nur tanem, bir tanem...

Ağaç isem dalımsın salkım saçak...

Petek isem balımsın ağulum...

Günahımsın, vebalimsin."


dizelerini, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde (Mimar Sinan Üniversitesi) asistanlık yaptığı sırada tanıştığı heykel bölümü öğrencisi Mari Gerekmezyan’a yazdığı bilinmektedir. 

Haber değeri olan kısmı ise, Bedri Rahmi Eyüboğlu, bu sırada evli ve bir çocuk babasıdır.

Ermeni asıllı ve çok yetenekli bir öğrenci olan Mari ile Bedri Rahmi Eyüboğlu tutkulu bir aşk yaşarlar. Üstelik bu aşk gizli kalmaz ve tüm cemiyet bu aşktan haberdar olur. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eşi Eren Eyüboğlu dahil. Eren Eyüboğlu bu durumda bir taraf olmaz ve eşinin yanlışını fark edip kendisine dönmesini bekler. Mari, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun büstünü yapar, Bedri Rahmi Eyüboğlu ise ona portreler ve şiirler düzmektedir. Bu sırada yasak aşkı ve Ermeni asıllı olması sebebiyle Mari, toplumdan dışlanır. Toplumsal baskının ve cemiyetin baskıları altında sürüp giden bu ilişkiye kimsenin değil, bir hastalığın gölgesi düşer; Mari tüberküloz hastalığına yakalanır. Dönem şartlarında hastalığın ilacı olan antibiyotikler çok pahalıdır ve Bedri Rahmi Eyüboğlu bu ilaçları temin etmek için tablolarını satmaya başlar. Fakat çabaları nihayet bulmaz ve Mari Gerekmezyan 1947 yılında, İstanbul Alman Hastanesi'nde, henüz 34 yaşında iken hayata gözlerini yumar. Mari’nin arkasından Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından şu dizeler dökülecektir:


"Türküler bitti,

Halaylar durdu,

Horonlar durdu...

Hüzün geldi başköşeye kuruldu,

Yoruldu yüreğim, yoruldu."


Yaklaşık 3-4 yıl kadar süren kısa ve hüzünlü aşk hikayesinden sonda Bedri Rahmi Eyüboğlu, eşi Eren Hanım'a geri döner. Hayatlarına devam ederken bir gün katıldıkları bir davette, kendisinden rica edilmesi üzerine Bedri Rahmi Eyüboğlu ‘"Karadutum, çatal karam, çingenem" dizelerini okumaya başlar. Okurken kendisini tutamaz ve gözyaşları akmaya başlar. Salondaki herkes ve eşi Eren Hanım, gözyaşlarının Mari için olduğunu anlar. Mari’yi unutamamıştır. Bu olaydan sonra Eren Eyüboğlu Paris’e gider ve bir süre ayrı kalırlar. Eren Eyüboğlu eşine şu mektubu gönderir:


"Canuşkam, 

Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapmışmış gibi olmuştum. O gece... Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri'nin ruhuna, insan üstü bir gücün acıyıp ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın. 

Eren." 


Bir zaman sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu tekrardan Eren Eyüboğlu’nun ve oğlunun yanına döner, ömrünün sonuna kadar birlikte yaşarlar. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1974 yılında 63 yaşında iken hayata gözlerini yumar. 

Arkasından Eren Eyüboğlu, oğlu Mehmet’e şu itiraflarda bulunur:


“Babanı uğurladık, ama şunu bilmeni istiyorum ki ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi hiç unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandımsa bil ki, sadece senin hayatın kararmasın diyedir.”


Tutkulu aşık Bedri Rahmi Eyüboğlu, genç yaşta hastalığa mağlup gelen Mari ve sonsuz bir sabırla evliliğinin bütünlüğünü koruyan eşinin ona geri dönmesini bekleyen Eren Eyüboğlu... Benzerine romanlarda rastlayabileceğimiz bu aşk hikayesi sanatla yoğrulmuş bedenlerin nasıl da tutkulu bir ruha sahip olduğunu gözler önüne seriyor. 



Kaynakça:

https://www.arttv.com.tr/yazi/yasak-ask-bedri-rahmi-eyuboglu-ile-mari-gerekmezyan-yazan-yasemen-cavusoglu





Yazar: Tayyibe Kanbur