"Ataerkil ahlâk nişanlı kızın kocasına el değmemiş olarak teslimini gerektirmektedir."
Kadın - İkinci Cins 2, Simone de Beauvoir
Bekir Yıldız bu kitabında "çürümüş" geleneksel evlilik kurumunu ele almıştır. "Halkalı Köle" adlı kitabı da evlilik kurumunu işlemiştir lakin bu kitap daha keskin yargılarla donatılmış olduğu için ilk olarak bu kitaptan başlamak istedim. Bazı yorumları okudum. Bekir Yıldız'ın evlilik kurumuna "takıntılı" olduğunu düşünenler ve çok sert eleştiri getirdiğini söyleyenleri gördüm. En önemlisi “Evlilik kurumuna bakış açınız değişebilir.”
“Evli olanlar okumasa daha iyi olur.” gibisinden yorumları da okudum. Neden bu yorumlar? Çünkü toplum olarak evliliği, aile kurumunu "kutsal" sanıyoruz da ondan. Sanıldığı gibi hiçbir şey kutsal değildir. Yüzyıllardan beri yutturulan iki masal varsa biri: Evlilik kutsaldır. İkincisi: Annelik kutsaldır. Bu iki durum da ataerkil düzenin ayakta kalması için toplumların derinlerine işletilen masallardır. Biz evlilik kurumunun ne olduğu ile yüzleşmekten korkuyoruz. Bu yüzden de bu konuyu böylesine cesurca irdeleyen bir eseri okutmaktan çekiniyor olabiliriz. Çünkü kafamızda oluşan soru işaretleri kalabalıklara yayılırsa "Kutsallarımız" zarar görebilir de ondan..
10 yıllık evliliklerinde ilk defa birbirlerine geçmişlerini dürüst bir şekilde anlatmaya niyetlenen çiftin bir gecelik sohbetinden oluşuyor eser. Evlilik ile ilgili bir sürü noktaya parmak basıyor Bekir Yıldız bunlardan biri: Bekâret ve bekaretin toplum gözünde evlilik yatırımı olarak görülmesi. Bekaret kavramını da ataerkil düzende yaşayan bir çift gözünden aktarıyor bize, yani kadın da bu durumun evlilik için önemli olduğunun farkında çünkü bakire olmayan kadının toplum gözünde "kötü kadın" olduğu daha küçük yaşlardan beri anneler tarafından kızlara öğretiliyor.
Gençlik yıllarının başında yaşadığın duyguyu şöyle anlatıyor kadın: "Kızlığıma benden daha çok önem vererek hiçlediler beni." Bununla beraber bekaretin evlenme vaadiyle yaklaşan erkeğe verilecek bir mühür olarak algılanması, evlilik yatırımı olarak düşünülmesi ve erkeğin kadının geçmişinde yaşadığı cinsel ilişkileri hemen "bekaret", "namus" bağlamında ele alması on yılını dolduran bir evlilik ilişkisini yıkabilecek bir etki yaratmaktadır. Çünkü hakim olan anlayışa göre tüm namus işleri kadının bekaretinin yerinde olup olmamasına bağlıdır. Ataerkil düzende Erkeğin namuslu olma durumu da kadının bakireliğine, namuslu kalışına bağlıdır. Ama evlilik bağı kurulup kadın sürgülü kapıların ardında tutulduğu vakit işler değişiyor ve Simone de Beauvoir'un deyimi ile:
"Erkek kadını kendisine bütünüyle mal etmek ama onun olmamak, hem bir arada yaşamak hem de yalnız kalmak istemektedir. Böylece daha evlendikleri an kadını kandırıp uyutmaktadır. Kadın ömrünü bu ihanetlerin nerelere varacağını hesap etmekle geçirmektedir.
Kadın - İkinci Cins 2,
Ataerkil düzende erkek "namus" kavramını kadınların sırtına yükleyip istediği hayatı yaşarsa sorun kalmıyor lakin kadın erkeğe bu hayatını sorgulatmaya ya da kadın uyanmaya başladığı vakit senaryolar terse dönüyor, erkek itiraf etmeye başlıyor:
”Beni sev.” dedi adam, utanmış gibi. “Bütün pisliğime karşın sevmelisin hem. Çünkü senin böylesine güçsüz ve biçare bırakılışını hiç belli etmedim bugüne dek. Uygarım, batılıyım deyip kendi kendini kandırmana hiç dil uzatmadım. Bırakmalıyım dedim hep, düşünden uyanmasın. Ninniler söyledim sana. Uyanıp çıldırmayasın diye. Ama uyandın artık. Savaşmalısın bundan sonra, kızın adına, bütün çocuklar adına...”
Sayfa: 87
Geleneksel evlilik kurumunun yalan dolan üzerine kurulu olduğunun kanıtıdır bu alıntı. Erkek kadını uyutur, onun mükemmel bir eş olmasını ister. Kadını bir fanusa hapsederek gerçeklikle bağını koparır. Evde çocuk bakan kadın kendi yazgısını yaşayacak çocuklar yetiştirir. Kitabın genelinde erkek ataerkil düşünceler ile yoğrulmuş olsa da bazı noktalarda çağdaş yaklaşımlar sergilemektedir. Örneğin kadının öncelikli olarak kazanması gereken şeyin maddi bağımsızlık değil de düşünce özgürlüğü olduğunu ifade eder. Bu da Bekir Yıldız'ın ekonomik "sömürü" sistemine getirdiği sayfalara denk gelir. Özellikle kitabın son bölümü mükemmel bir sistem eleştirisidir. İstenmeyen gebeliği sona erdirmek isteyenin kadınlarından çok erkeklerin olduğunu para gücünün erkeğin elinde olduğu sürece yaşam ve ölümü seçecek tarafın o olduğunu dile getirmiştir. (Kürtaj masraflarını da doğan çocuğun masrafını da erkek ödemektedir.)
Evliliğin içindeki bu kadar bilinmezlik nereden kaynaklanıyor?
"Suçumuz ayrı cins olmamız salt. Korkmak, çekinmek, utanmak, hattâ düşman olmak birbirimize. Konuşmadan, neyi, nasıl öğrenecek iki ayrı cins birbirinden?" (Sayfa 71)
Evlilik salt bir bedene sahip olmak ve insanın bir görevi olarak salt yuva kurmak üzerine inşa eden zihniyetin evliliklerin sırlarla çevrili olmasının nedeni, cinslerin birbirlerine olan yabancılık durumudur. Hâlâ evlilik günü birbirlerini gören insanlar olduğu sürece, hâlâ evlilik için temel şartlardan biri kadının bakireliği olarak algılandığı sürece bu kurum çürümeye devam edecektir. "Kutsallık" durumu da bunu kurtaramayacaktır.
Gökçen Özbay
2021-11-20T18:53:02+03:001993 yılında bir akrabamızın kitaplığında bulup okumuştum. Sonrasında evliliğe, ilişkilere ve cinsiyet rollerine bakışım değişmişti. Çok güzel bir inceleme olmuş, emeğinize sağlık.
Mehmet Aluç
2021-11-19T13:32:34+03:00Evlilik kutsal olmasa Aile bağı nasıl kurulur? Toplum nasıl büyümeyle yoluna devam eder?
Haneke
2021-11-15T10:01:48+03:00Çook güzel bir inceleme... Emeklerinize sağlık. 👏👏