Ayrılıklar hep acıdır ve gidenler hep götürür bir şeyleri beraberinde. Hep eksik bırakır kalanı. 'Görüşürüz'den 'elveda'ya giderken azalır kalanların umutları. Kimi tren garında uğurlar sevdiğini, kimi havaalanında. Kimi yüzüne kapatılan kapının önünde terk edilmiştir, kimi ise bir mesajda. Fakat çoğu kez geri gelişini bekleyerek uğurlar yıllarını seven.


"Beklemek cehennemdir ama beklerim seni." diyor Shakespeare. Beklemenin ne denli ızdıraplı bir iş olduğunu burada ifade ediyor ama buna değiyor sevdiğini beklemek. Bekleyememekten korkuyorum ben. Bir ölüyü nasıl bekler insan? Üşütüyor bu his. Ellerin, ayakların donuyor. Parmaklarına kara çalıyor soğuktan. Tamam diyorsun, birazdan uyku basacak ve her şey bitecek. Olmuyor. Soğuğun bıçak kesiğini andıran sızısı geziniyor bedeninde. Terk edildiğin yer mezarlık ve geliş vakti belirsizlikten belirli bir imkansızlığa çıkıyor. Toprağa sarılmak zorunda bırakıyor insanı. Bir şeyden emin oluyorsun hep, bir daha sesi yankılanmayacak dünya üzerinde beklemek istediğinin. Bundan sonra ancak bir rüyayı bekleyebilirsin. Ancak rüyada görmeyi umarken yanabilirsin beklemenin cehenneminde.