Beklentiler çoğaldıkça insanın uykuları kaçar. Gerçekleşmesi meçhul, zamanı meçhul bir şeyleri beklemek... Geleceğe esir olan bu düşünceler vakti gelene kadar zaruri olarak beyinde yaşar. Hal böyle olunca her an diken üstünde beklenir, zihnin içinde sürekli sirenler çalar. Göz, kulak, kalp ve daha ne kadar organ, duyu varsa kapıda, pencerede, telefondadır. Gel de uyu uyuyabilirsen!


Bu sıralar beklediğim şeylerin listesi epey kalabalık. Her gece aynı saatte öten bülbül mesela... Sesinde garip bir efsun var. Hem dünyanın tüm sevinçlerini minicik bedenine sığdırıyor hem de ne kadar keder varsa dalga dalga yayıyor. Asırlardır aşkın mazmunu olması boşuna değil, o da zıtlıkların birleşiminden mamul.


Bir haber bekliyorum. Yaşamayı tatlı kılacak küçük bir haber. Her seste sanki o haber gelmişçesine pır pır eden kalbim güzel şeylerin de olabileceğini hissettiriyor.


Sevmeyi bekliyorum. Yüzyıllık bir bekleyiştir bu. Kendimi bildiğim zamandan beri hep tecellisini arıyorum. Sanki yürüdüğüm her yolu bunun için yürüyorum, baktığım her yere onu görmek için bakıyorum. Hiç sevmemiş, sevilmemiş olmak kalbimi kırıyor, kırgınlıkların arasında kayboluyorum.


Ve ve ve... Şiir yazabilme yetimin geri gelmesini bekliyorum büyük bir özlemle.

On beşimden beri her gece penceremden gözüken çınar ağacı ve sokak lambası eşlik ediyor bana, dertlerime, beklediklerime... O da benimle beklemeye mahkum. Şimdi yirmi ikimdeyim ve aynı bekleyişlerle çınar ağacıma bakıyorum. Her yazdığımı o yanı başımdayken yazmıştım, eğer yetim geri gelirse böyle bir anda gelecek, biliyorum. Faruk Nafiz'in de dediği gibi:


Bir çınar altında geçer her gecem,

Konuşur dururum orda rüzgârla.

Her akşam sularla uyur düşüncem

Her gece uyanır yarasalarla.


Yine beklediklerimin ruhumu, uykumu esir aldığı bir gecedeyim. Bir şiir yazılmalıydı bu geceye! Eğer kalıptan geçirebilseydim beklediklerimi, bir şiir yazmak isterdim. Şimdilik bu yazıyı cam bir şişeye koyup denize bırakıyorum. Belki uzaklara haber götürür; beklediklerime yahut gelecekteki kendime...