1. Zamanının çoğunu evde geçiriyordu, yerini bulmuş eşyalar gibi… Saatlerce eylemsiz duruyor, durduğu yere benziyordu. Günler birbirini kovalamıyor, alışılagelmiş bir aynılıkla yaklaşıp uzaklaşıyordu.


2. Herkesin uyuduğu bir evde uyanık olmak, uyuyamayan için sorundur. Hareket alanı kısıtlanır, ses çıkarmamak için hassasiyet göstermek gerekir. Kimsenin hiçbir şey düşünmediği yerde ise düşünüyor olmak aynı etkiyi yaratıyor.


3. Sokaklar onların, kıyılar, caddeler, parklar; dünya onlarındı. Aşk yetişkinliği seyreltirdi ya, Saye böyle demişti İnci’yi salıncakta sallarken. Tam da buydu işte aralarındaki. Seyrelmek. Kendine seyrelmek. Başkasına çoğalmak.


4. Kimse gelip bize nasıl yaşamak istediğimizi sormuyor. Hayatın bize sunduğu imkanlar dâhilinde, bizim için, bize sorulmadan belirlenmiş sınırların içinde yaşayıp gidiyoruz işte. Kendimiz sandığımız kişiyi bile koşullar oluşturuyor esasında. Kaç kişi var şu dünyada kendi iradesiyle kurduğu hayatı, kendi çizdiği yollardan yaşayabilen? Ben ister miydim mesela buraya gelip bunları anlatmayı? Ya da imkan verilseydi, ezberinizdekileri unutup geçmişi yeniden inşa etmek istemez miydiniz?


5. Böyle bir dünyada, insanın en büyük problemi kendini aramaktı. En büyük ihtiyacı ise kendini kaybetmek. Bilincini, aklını devre dışı bırakıp zamanın, mekânın seyrine kapılmak; bir yalana, bir sanrıya aldanmak ve onu gerçekmiş gibi sorgulamadan yaşamak en büyük ihtiyaç oluyordu bazen.


6. Toplumdaki silikliğini, yaşadığı senkron bozukluğunu, ayak uyduramayışını; toplumu bizzat hür iradesiyle reddederek, dışlayarak, kabul etmeyerek tahammül edilebilir kılmıştı. O toplumun içinde değil, toplum onun dışında kalıyordu.


7. İnsan severek yürüdüğü yolları, okuduğu kitapları, selam verdiği sokak köpeklerini, her geçişte durup sigara yaktığı o manzaraya bakarken dinlediği şarkıları, her şeye rağmen beslediği umutlarını birine göstermek istiyordu bazen.

Bak bu yollara bu yüzden yalnız çıkıyorum, bu evlerin önünden geçerken adımlarımı bu yüzden hızlandırıyorum, insanlara bu yüzden nefretle, dünyaya bu yüzden umutsuzlukla bakıyorum demek istiyordu. Öyle herkes tarafından olmasa bile, yalnız biri tarafından doğru anlaşılmak istiyordu…


8. Evin yok, vuslatın yok. Eğretilik timsali varoluşun. Hiçbir yerde tamamlanamıyor, hiçbir anda aitlik belirtisi bulamıyor; her yere kendini, her şeyi kendine fazlalık görüyorsun.


9. Ayaklarının altından kayıp gidiyor yaşam. Yabancı yüzlerdeki tanıdıklığı ararken tanıdık yüzlerdeki yabancılığı fark ediyorsun. Yerlisi olamıyorsun hiçbir devinimin. Bedenini sıyırıyorsun her sabah yataktan, ruhunu yerinden bir milim oynatamıyorsun.


10. Başta insan olmak üzere, insanlığa maruz kalmış herkes ve her şey mutsuzdu. Eşyalar bile... Şu, duruşuyla çaresizliğini konuşturan kadın, insanlardan kaçan sokak köpeği, annesinin elini istemeye istemeye tutan ağlamaklı çocuk; yaşlıca adamın taşıdığı meyve poşeti, üzerinde yürüdüğü kaldırım taşları… Hepsi mutsuzdu. Algısını gördüğü yüzlere çevirdi. Hepsi adet üzere bulunuyordu burada. Bir alışkanlıktı varlıkları. Sanki.


Kitaba ulaşmak için:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/saye/605187.html


Hazırlayan: Ayşenur Cengiz