Küçük Murat kümese girdiğinde pis koku her bir yanındaydı. Burnunu kapatmak değil kesmek istemişti. Babası bu kafesi yapmak için haftalarını harcamıştı. Alnında ter ile “Bu kafesin Muhafızı yapıyorum seni,” demişti. Murat çocukça bulmuştu ama aptal sırıtışını ve hafiften dikleşen sırtını durduramamıştı.

“Yapamayacaksın.” Bu ses Canberk’ten geliyordu. Pis sırıtışı ve aptal uzun boyu ile kollarını birbirine kenetlenmiş halde kendisine baktığını biliyordu Murat. Ona aldırmadı, iyice kümesin içerisine adımını attı.

“Sarı Dul kafanı gagalasa ne manyakça olur ama,” dedi Deniz. Yerde bulduğu yarım kalmış sigarayı sağa sola bakarak tüttürüyordu. Biraz tombuldu Deniz, hiçbir şey umurumda değil kaşları vardı. Ama çok şey umurundaydı, Murat bunu biliyordu.

“Kesin sesinizi. Murat yapacak, görürsünüz.” İşte duymaya ihtiyaç olduğu ses buydu. Murat gülümsedi. Gizem, “Hadi Murat o aptal Sarı Dul’un seni korkutmasına izin verme.”

Gizem her zaman arkasını kollardı. Tüylü kolları, kendini yamaladığı eteği ile aşırı cooldu Gizem. Onun yanında hep kendisi gibi olabilmişti. Biraz çekingen ama çokça zekiydi. Her zaman dinleyen bir yanı vardı. Murat onu rüyasında görmüştü geçen. Cadı kıyafeti içerisinde çok güzeldi. Ve hikâye toplayan bir avcıydı rüyasında. Ona sesleniyordu. Gizem de selam verip susması için şişt yapıyordu. Parmakları ile kavgaya tutuşan çifti gösterip “hikâye avlıyorum,” demişti.

Kafeste tüm tavuklar ve horozlar kanatlarını çırpıp Murat’tan uzaklaştılar. Tezek kokusu ve kanatlar etrafa yayıldı. Aralarında sadece bir tavuk olduğu yerde kalmıştı. Sarı Dul. Bu ismi Gizem koymuştu. Canberk ve Deniz gülmüştü ama Murat çok beğenmişti ve sonunda onlarda kabul etmişti bu ismi. “Bence çok güzel bir tavuk,” demişti Gizem yanı başında. Otoyolda sarı arabaları sayıyorlardı. “Sapsarı tüyleri var. Anne şefkati ile tüm civcivlere de annelik yapıyor hem. Diğerlerinden farklı. Diğerleri onu dışlıyor dimi?”

“Evet,” demişti Murat. “42. Sarı araba. İlk ben gördüm.”

“Pislik, bir şey anlatıyoruz burada hemen hile yapıyorsun ama sen.”

Murat gülmüştü. Gizem’in hırsla parlayan gözleri otoyolu tarıyordu. Murat devam etti. “Bence de çok özel. Diğerleri ile gezmiyor tek başına. Çocukları hep kovalayıp gagaklıyor. Ve bana hep güçlü bir imgeyi hatırlatıyor. Zaten ondan koymadın mı dul ismini. Dalga geçmek için. Kendisinden başkasına ihtiyaç duymayan bir tavuk o. O yüzden diğerleri onu dul olarak görebilir ama sarı tavuk.” Gizem kafasını onaylayarak saymıştı ve sarı bir otobüs gördüğünde hemen bağırıp sevinç çığlığı atmıştı.   

“Kafanı mı deşiyorlar Murti,” diye seslendi Canberk. Deniz de güldü. Gizem bir şey yapmış olmalıydı çünkü Canberk acıyla cıyaklayıp sustu.

 Murat kendine Murti denmesinden nefret ediyordu. “Kes sessini sırık,” diye bağırdı. Kafes tahtadan yapılmıştı. Güneş zar zor giriyordu ama önünü seçebiliyordu. İşte karşısında Sarı dul duruyordu. Korkusuz gözlerini sağa sola çevirip gözlerine sabitledi.

“Sana zarar vermek istemiyorum,” diye fısıldadı Murat. Sarı dul kıpırdamadı. Kuluçkaya yattığı yumurtalarını daha bir altına sokuşturmak için hareketlendi.

“Sana sır verebilir miyim,” demişti Gizem. Otoyolda sarı arabalar hızla akıp gidiyordu. Zaman geç olmuştu ve hava kararmaya başlamıştı. “Rüyamda büyümüştüm. Baya büyüktüm yani. Üniversiteye falan gitmiştim.” Duraklamıştı gizem. Murat nedense kötü hissetmişti kendisinin o rüyada, geleceğinde olmadığını duyduğunda. “Kocaman bir odadaydım ve herkes eğleniyordu. İçki falan da içip sigara tüttürüyorlardı inanabiliyor musun?” sesi heyecanla parlayıp ardından sönerek kısılmıştı. “Kendimi çirkin ve yalnız hissediyordum. Odanın karşısında kocaman bir yumurta vardı ve ben onu aşırı yemek istiyordum. Yani yumruklarımla parçalayıp yemek istiyordum. Kendimi tutamıyordum ama bir şey de yapamadığım için daha kötü hissediyorum.”

İkisi de susmuştu. Murat ne diyeceğini bilememişti. İçinden yanındayım demek istiyordu ama bir şey onu durduruyordu. Sadece, “çok saçma bir rüyaymış,” diyebilmişti.

“Neden?” diye sormuştu Gizem, biraz alınmış gibiydi.

Murat hemen durumu düzeltmek için “Çünkü sen çok güzelsin ve hep güzel olacaksın. O yüzden bu rüya çok saçma.”

Gizem gülmüştü. O gülünce Murat’a gülmüştü. Hava mora çalıp karanlığa dönene kadar hikayeler uydurup canavarlar uydurarak evin yolunu tutmuştu.

Murat Sarı Dul’a baktığında anıları bir bulut gibi silinip gitti hafızasından. “O yumurtaya almalıyım. Üzgünüm.

Sarı Dul’un ne yapacağını kestiremiyordu. Dışarıda kendsini bekleyen Gizem’in ne düşündüğü de bilemiyordu. Ama bunu kafasına koymuştu bir keresinde.

Diğer tavuklar huysuzca sağa sola kaçışıp küçük gözleri ile kendisini süzerken, Murat elini uzattı. Gözlerini açmaktan korkuyordu. Deniz kesin seni fena benzetecek demişti ama yapabileceğine inanıyordu Murat.

Suratından akan ter çenesine kadar inmişti. Elleri tüylü vücudunun sıcaklığında buluştuğunda korkudan ellerini çekmemek için direndi. Daha da ileriye sokuşturdu ve sonunda küçük ama sert olan yumurtaya dokunabilmişti. Gözlerini açtığına yumurta elindeydi ve Sarı Dul gözlerine bakıp hiç kıpırdamadan kendisine bakıyordu.

“Teşekkür ederim,” diye fısıldadı Murat. “Teşekkür ederim Sarı Dul.

Tekrar güneşi çıktığında Canberk ve Deniz’in suratındaki hayal kırıklığını gördü. Gizem sevinçle üstüne koşup “Başaracağını biliyordum ama ne gerek vardı böyle bir aptallığa,” dedi.

Canberk, Deniz’i çekiştirip “Hadi buradan bir bok çıkmayacak anlaşılan. Gidip top oynayalım. Babam yeni top aldı,” diyerek beraber parka doğru yollandılar.

Yalnız kaldıklarına emin olduğunda Murat, “O yumurtayı aldım sana. Ve asla yalnız kalmayacaksın,” dedi. “Asla.”

Gizem boynuna sarılmıştı. Konuşmuyordu ama gerekte yoktu. Murat bunu biliyordu.