İnsan çirkinleşmeden önce çalacak kalp arar.

Ondan bu acele ve duvara toslayanlar.

Avukatlar köşe. Çift çift sahtekar. Para biter, makyaj akar.

Bu nankör duyguyu belki ölümsüzleştirebilecek vakit ancak ölümle veya doğumla gelir. Çünkü birbirine değil, birlikte bir tutkuya esir olma halidir.

İki suçlu olup adrenaline, iki müptela olup uyuşturucuya ya da en sağlıklısı,

gece bulantıyla kuşku düşüren, sabah müjdelenen çift çizgiye...

Ölü birine sevdalı olmak oldukça kutsal. Ve hayata devam etmek refleks.

Adacıklara ayrılır gönül. Kendi eliyle piç edemediğinden efsaneleştirmek, durumları suçlamak kolaylaşır. Bazen bir anıtla, bazense bir yanıtla yerleşir adanın tepesine.

Ulu bir ağaç gölge eder geriye kalan ne varsa kusura dair.

Sahiden ölüm, ölümsüzleştirebilir.

Doğan bebeğe sevdalanmaksa oldukça içgüdüsel.

Ve uğruna yaşayıp gerisini teferruat kılacak yegane.

Canından can, kanından kan. Harbi.

İstikrarla sakındığın özgürlüğünü minik avuçlarının içine bırakacaksın.

Oysa uykularını bölecek. Kusacak, sıçacak. Sen yine öpeceksin.

Sana çok kızacak. Sen üstünü örteceksin.

Rastgele, güneşli bir sabah uyurken göreceksin onu; büyüye inanacaksın.

Ne benciliz! Bu kayıtsız aşkı yalnızca bir parçamıza besleyebiliyoruz.

Parçamızın bile bize beslemeyeceği... Çünkü nankörüz de.

Hayatın her evresinde farklı dinamiklere sahip bir nankörlük işte.

Gerçekten doğum ölümsüzleştirebilir.

Geriye kalan ihtimallerde berbat etmenin her zaman bir yolunu buluruz.