Etrafında paralanan kalabalığın kör bir köşesinde sigarasını yaktı sessizce.

Duyumsadığı, hatırladığı deryanın içine demir atmış batıyordu ki dikkatini kalabalığın içindeki bir kahkaha dağıttı. Pek bir şey hissetmediği o duygu yoksunluğu evresi her insanın yüksek dozda çektiği veya çekiyor olduğu acının akabinde varlığını suratında kızgın bir demirci gibi dövüyordu. Onun ise içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. İçini iki boksörün yumruklaşması gibi ezen bu bunalım hali sabah matkap sesiyle uyandırılmak kadar rahatsızlık uyandırıyordu içinde. 


Bunca varlık şu kadarcık hiçlik içinse böylesine fedakarlıklar niye?

Dünya bir sanat eseriyse tabloda parlayan surat her yüzyılda aynı suratsa bu da geçmeli polis kayıtlarına. Hatta polisten evvel kutsal kitaplara, eski yazıtlara, taşa, çamura, suya.

Bence sen mor duyargaları olan çiçek pek asil ve laf anlamaz bir alemin alametifarikası ama aslında bu yüzyıl insanı için nemfomanyak orospunun tekisin.

Ne acı bir piç.

İnsan bazen zamanının akışını değiştiremez hatta bazen her lütuf felakete dönüşür.

Biz seninle ana rahmine bırakılmış talihsiz geciktiricilerdik.

Heyecanlı, tehlikeli, genç ve güzeldik.

O vakit kanın lav, gözlerin gayzer, dudakların volkan gibi patlamaya müsait, ahlak ve etik etimolojisine namüsait beyaz bir kadındın.

Ben ise sadece yazmaya gelmiştim.

Binlerce öldürdüklerim, üzdüklerimin cesetleri üzerine adım gibi yeminler etmiş ve hiç affetmemiştim.

Ve ben yine arsızca son kullanma tarihi geçmiş meşhur sevdalardan gayrimeşru ölümler çıkartıyorum, senin kalbini sıkıştıran ofansif panikataklarına.


Utanmanın bir anlamı yok. Bu güneş en bize güzel, bu gece en çok bize lanet. Belki bir gün umulmadık bir zaman dilimini paylaşacağız. Belki bir çocuk havuzunda veyahut bir otobüs durağında. Ve belki de konuştuğumuz gibi daha da göreceğimizden ziyadesiyle vazgeçip oracıkta can vereceğiz. Belki senin boğazından çıkmayacak yasam benim yanımda henüz vakit varken-

Korkma vakit var, yanında yaşıyorsam hala