Yalan söylemeye henüz üç yaşında alıştırdılar beni; anneni mi yoksa babanı mı daha çok seviyorsun sorusuyla.

Yalanlar yanlışlara gebe kalırmış. İlk yanlışın bedelini ağır ödedik.

Okuldan kaçtığımız ilk gün arkadaşıma tren çarptı. Eşyalarını 7-A dan Hasibe'ye bağışladılar.

(Hasibe'nin babası demir yollarında işçiydi, 86'daki tren kazasında suçlu bulunmuş hapse girmiş.)

Ben ismini aldım bir de okuldaki sırasını. O günden sonra okuduğum bütün şairler ona gitmeyi yakıştırdı hem de şiirin en güzel dizesinde.


İlk hırsızlığımı da yedinci sınıfta yaptım; Hasibe'ye bağışladıkları kalemtraşını çalarak.

Şimdi Zahide'nin kalemliğine koyuyorum, bıraktığı yerden çiçek gibi açmaya devam etsin diye.


İlk cinayetimi bir sonbaharda işledim; Hasibe celladına aşık oldu.

Zahide'nin gözleri, Zahide'nin gülüşü ona benzemeye başlayınca astı kendini balkona.


O gün anladım; yerindeyken işe yarıyormuş ağırlığı taşın, leyleklerin minareye yuva yapması yetmiyormuş cennete gitmelerine.