hep kayıptım ancak ilk defa çıkıp da birisine adres sorasım gelmiş gibi, nereyi söylerse söylesin oraya ait hissedecekmiş gibi, ağzından çıkan kelimeler direkt kalbime girecekmiş gibi bir hisse büründüm.


o birisi kim olmalıydı diye düşündüm. parktaki salıncakta sallanan kız çocuğu mu, metroda yer verdiğimde tebessüm eden amca mı, annem mi, babam mı? kime sormalıydım. ben onların arasında kaybolmuşken, onlar fark edip de ait olduğum yeri nasıl söyleyeceklerdi? ben bir yere ait miydim ki? ruhlar aleminde fazla zaman geçirmişçesine ruhum dünyada olmayı istemiyor bazen, dayanamıyorum. daralıyorum, nefes alamıyormuş gibi hissediyorum lakin alıyorum. görünmez gibi hissediyorum lakin bakıldığında görülüyorum. ölmüş gibi hissediyorum lakin yaşıyorum.

ben nereye aitim? gökyüzünde koskocaman yer varken yeryüzüne hapsoldum, beni kabul etmediler. bir yıldız olamayacak kadar sönük müydüm, yahut da güneş olmak içi az mı yakmıştım ya da çok mu yanmıştım. hangisiydi?


kayboldum, korktum evet ancak hiçbiri gidecek bir yerin olmadığını anladığındaki gibi ürkütmüyor bedenini. ben bir ev bulurdum, ben yiyecek yemek bulurdum, ben uyuyacak bir yatak bulurdum. ama ben kendi içimde kendimi bulamıyorum. öyle bir kayboldum ki kaybolduğumu unuttum. öyle bir bilinmezlikteyim ki belirsizlik bir katil edasıyla hapsediyor beni. zincirlenmişim kendime, anahtarım kendimde. kendim kim, kendim nerede? ben, nereye aitim?