Ciltli koca koca defterlere kendimi ve zihnimi, ruhumun hissettiklerimi sızdıran her bir çatlağını yazıyorum. Ne yaparsam yapayım figüranmışım gibi, kendimi anlattığım saman kağıtlarında bile. Bencil değilim, özgüvenli değilim, kendimi sevmememe sebep olan insanların vicdanında uyuyorum. Konuşamıyorum, istediğimi veya istemediğimi ağzımdan çıkaramıyorum. Anlamadığımı bile anlatamıyorum kalbi atan birilerine.


Çakıllı bir sahilde buruşuk sigara paketleriyle ve kırık bir sandalyeyle, her sabah sesleriyle uyandığım martılarla konuşuyorum. Yazıyorum, durmadan yazıyorum, kendi yazdıklarımı bile okuyamıyorum. Kendimi anlatabildiğim tek eylemin içinde ben yokmuşum gibi geliyor. Robotmuşum sanki de ellerim kendi işini yapıyor, duygularım beni terk ediyor... Belki insanlar bu yüzden böyle davranıyordur bana, hissetme kabiliyetim hiç var olmamış gibi. Aksine hissediyorum, sinir uçlarından daha hassas olan kalbimle hissediyorum, kendimi mi kandırıyorum?


Ateşe dokunmamam gerektiği gibi basitçe öğretilen ''Ama insanlar ne der?'' cümlesinden korkuyorum. Alışılagelmiş baş ağrılarımla gecenin bir yarısı yazdığım içimdeki benden, olmak istediklerimden ve geçmişte olduklarımdan çok daha ötedeki birinden kaçıyorum. Yapamazmışım hissinden kurtulamadığım için yarım bırakıyorum, çoğu zaman başlamıyorum. ''Asıl benliğim nerede?'' Sorusunun cevabını bulamıyorum, bazen hiç aramıyorum...