Sabah ezanı çoktan okunmuş, kerahat vaktinin başlarında olduğum tam şu anda -kendileri en bir sevdiğim vakitlerden olurlar- karşı binada oturduğunu düşündüğüm yaşlı bir kadın zaten düzgün olan başörtüsünü tekrar düzeltiyor. Hemen bir hikaye armağan ediyorum ona. Aslında işe giden oğluna kahvaltı hazırlamak için namazdan sonra uyumamış, kitabını okumuş ve mutfakta aman efendim tozdur, kokudur yer etmesin diye balkona koyduğu patatesi, soğanı, domates konservelerini almak için adımını atmıştı.

Nereden bilebilirdi o sırada işe gitmeden geçirebileceği en huzurlu vakitlerini geçiren benim, çoğu canlının yeni yeni uyanmaya başladığı bir vakitte, kalabalıkta duyulmayan sayısız sesin aksine sükuta ermiş saatlerde en ufak bir harekete dahi dikkat kesildiğimi.

Bir de kilo vermeye çalıştığını düşündüğüm biraz toparlak bir beyefendinin koşuya çıktığını görüyor gözlerim. Hayır hayır, kimse bana fazla kilosu olan birinin sağlıklı kalmak için spor yapıyorum palavrasını yutturamaz. İnanmıyorum efendim. O göbek eriyecek! Bu beyefendi için de bir sürü ihtimalim var elbette. İş yerinde ya da aile ortamında yapılan esprilere konu olmaktan bıkmıştır. Yahut ailenin sempatik ve tatlı olanı değil de şöyle kaslı, baklavalı yakışıklısı olmak istemiştir. Ya da basketbol kulübüne yoğun ısrarı sonucu kayıt yaptırmasının aksine başarılı olma hevesini kaybeden kızına rol model olmak için benimle aynı saatlerde kalkmış, koşuya çıkmıştır. Kim bilir...

Bir de altmışlı yaşların ortalarında görünen bir beyefendi, kokusu pencereme kadar gelen ekmeklerden almış olacak ki, sağa sola bakmadan ekmek poşetini sallaya sallaya geliyor. Neden etrafına bakmıyor? Belki de benim düşüncelerimin aksine onun dikkatini çeken pek de bir şey yoktur dışarıda. Belki kendisini zorla, sabahın bu vaktinde ekmekçiye gönderen eşine kızgın olduğundan kaşları çatıktır: "ah hanım ah, diktin sabahın bu vaktinde beni." diyordur. Ya da ekmekçi her üç güne bir yaptığı gibi ekmeklerin arkasını yakmış, bir de üstüne bunun asıl böyle lezzetli olacağı yalanını yutturmaya çalışmıştır. O sırada günün ortalarında aynı ekmekçiye tekrar gideceğini söylüyordur kendine, "Yok, bu böyle olmaz, ah o küreği geçirecektim ki bir daha yalan söylesin de görecektim, ahh!"

Her şeye rağmen bu görüntü gülümsetiyor beni. Her zaman bulamadığım bu vakitler, birilerine hikaye hediye etmek için en güzel zaman dilimleri bana kalırsa. Bu hikayeler kimi zaman beni gülümsetir, bazen hüzünlenir, gülümsemelerim acı birer tebessüme döner.

İşte bu durgunlukta insanları sevmeye karar veririm. Soluk alıp veren bu canlılar, zararsız ve sevilmeye değer görünürler. Buna rağmen asıl sevmeye karar verdiğim, armağan ettiğim hikayeler mi, tarafsız izlediğim bu sakinlik mi, bilmem.