Bende bir problem var. Anlamıyorum insanları, anlamıyor kimse beni. Merak da etmiyor zaten. Her gün bir sürü insanla iletişim kuruyoruz. Gerekli, gereksiz, istediğin, istemediğin bir sürü insanla konuşmak zorunda kalıyoruz. Herkes bir şeyler anlatıyor, anlattıklarını dinlemek istiyor musun gibi bir soru sormuyor ya da ilgilini çekip çekmediği umrunda olmuyor. Sadece anlatmak istiyor. Bir insan onu dinlesin istiyor, bunu sürekli yapıyor. İnsanlar küçük büyük her konu için anlatmak mecburiyetinde hissediyor kendini. kendince gerek gördüğü her şeyi anlatıyor. Bunu ihtiyaç olarak görüyor belki bilmiyorum. Kendine bunun için verdiği bir açıklama olduğunu nereden çıkarıyorum onu da bilmiyorum. Kimse davranışlarının karşısındakini nasıl etkilediğini düşünmüyor. Kimse dinlemiyor. Kulakları tıkalı herkesin. Başını sallıyor söylediklerine sadece, fikrini belirtirken bile sana anlatmıyor aslında.
Mesele sen değilsin, meseleyi çözemiyorum. Mesele nasıl bu kadar basit olabilir, anlamıyorum. Neden herkes yalan söylüyor, neden insanlar en basit bir konuda bile karşıdakini kandırmayı bir yol olarak görüyor, anlamıyorum. Susmayı tercih ediyorum. Neden diyorum, neden? Neden ben de basitçe kendimi kanıtlamaya çalışayım ki? Neden aptal olmadığıma ikna edeyim bu insanı. Neden bu insan bu kadar kör. Bu insan neden anlatıyor bunu bana. Neden kimse sormuyor, neden kimse "Nasılsın?" demiyor. Neden herkes konuşuyor? Bu insanlar ne anlatıyor? Hayat bu kadar basit mi gerçekten? Hayat bu dinlemek zorunda kaldığım bin türlü saçmalık kadar basit mi? Kadınlar neden bu kadar hassas? Erkekler neden ağlamaz? Kimse neden dinlemez? Ben anlatmak istemiyorum. Ben dinlemek istemiyorum. Susmak istiyorum. Herkes sussun. Koca bir sessizlik olsun. Dinlemek istediğimi dinleyeyim eğer sessizlik geldiyse. Sadece anlatan konuşsun. İnsanlar ağzını oynatıp durmasın. Birkaç söz duyayım arada. Birileri bir şeyler anlatsın bana, kendimden utanayım. Ya da daha çok seveyim kendimi; kıyaslayarak değil bir şeyler anlayarak. Anlayalım birbirimizi.
İnsanlar bu kadar kötü olmamalı. Ben de insanım, aklım almıyor. Kendimi sorguluyorum. İnsanlığımı sorguluyorum. Bu basit oyunlar hep boş geliyor. İnsan olmak çok garip, aklım almıyor. Birilerinin mercek altında bizi izlediğine daha çok emin oluyorum. Aptallığımız artık hazin gelmiyor. Çünkü ben kuşlara anlam yükleyen çok az insan gördüm. Ben bir şeyler anlatan çok az insan gördüm. Aslında ben hiç insan görmedim. Olduğum yerden bakınca geçmişime; ben hiç insan görmedim. Hiç kimse görmedi beni. Bende bir problem var. Anlamıyorum insanları, anlamıyor kimse beni...
Fark etmiyor da zaten.
duygu
2021-05-05T01:21:12+03:00Umarım :))
Kasımpatı
2021-05-04T16:01:02+03:00Anlaşıldığımız , görüldüğümüz , saygı duyulduğumuz güzel günlere o zaman ;)
Serkan Kılıçkıran
2021-05-04T03:29:27+03:00Rica ederim, asıl ben teşekkür ederim böyle güzel bir yazıyı okuttuğunuz için. Umarım bir gün karşılaşırız :)
duygu
2021-05-04T00:49:09+03:00Güzel düşünce ve övgüleriniz için çok teşekkür ederim. Ortak bir hissiyatı yansıtabilmek beni çok memnun etti. Bir gün hepimizin mırıldanacak dostlarla karşılaşması dileğiyle :)
Serkan Kılıçkıran
2021-05-03T23:37:11+03:00Mesele ne diye sormuşsun. Foucault'a göre her konuşma bir iktidar mücadelesidir. Oruç Auroba ise bunun istisnası olduğunu söyler. İki yakın dost arasında tamamiyle safkan bir beklentisizlikle geçen konuşmalar vardır. Buna mırıldanma kavramını atfeder. Sana, bana, hepimize mırıldanacak dostlar gerekli. O zaman belki bu kaleminden çıkan muhteşem yazıyı düşünmeyiz. Kalemine sağlık çok güzel bir yazı olmuş gerçekten.
Kevser Karakaş
2021-05-03T17:06:11+03:00Zaman zaman hepimizin sorguladığı şeylere değinmişsin Duygu. Bu sebeple çok içten, çok içimizden bir yazı olmuş. Kalemine sağlık. :)