“Ağbi, biliyor musun ağbi, onu görünce benim içimdeki yeşiller dört parmak uzardı.”

Köy mü daha masum yoksa kent mi daha bereketli, çatışması içinde geçen bir trajedi bu hikaye. İnsanın yozlaşması, etikliğin ortadan kalkması salt kente mi özgü, yoksa her insanın içinde çıkmayı bekleyen kara bir bataklık mı var? Üzüntünün, acıma duygusunun, vicdanın, insanlığın, ahlaki etiklerin bir arada bulunduğu bu eserde yine Toptaş’ın hayalüstü, gerçeküstü kalemi kendini hissettiriyor. Tıpkı Gölgesizler ve Kuşlar Yasına Gider’deki gibi. Zamanında siyahi insanları kafese kapatıp görsel ziyarete sunan insanlardan pek farkı olmayan bir kurgu. Toptaş, yanıltmadı hiç.