Oldu onuncu yazı. Hadi bakalım selam, günlerdir ev hapsindeyim baya rızalı. Nereye varacak bu yazılar diye düşünmediğimde yazmak ne de kolay. Hayal etmek hem özgür hem tutsak ediyor insanı, yeterince cesur değilsen veya depresyon zırt pırt bir yerlerden fırlayıp durmuyorsa ve birçok etken daha. Çok hoş. Tabi teşhis hastalığı doğurmasın, bir uzmana gitmedim ama yani insan kendini biliyor. Artık depresyon benim ailemden biri. Bir uzmana gitmek isterdim, bilemiyorum gitmemem için bir sürü neden var. En sıkıntılısıysa günler, haftalar sonra kendimi bugün biraz enerjik hissettim, hani hafif böyle. Korkutucu çünkü şimdi hemen arayı kapamaya çalışacağım ancak bir ton problemim var bunu biliyorum.

Bugüne kadar ne yöntemler denedim; ne listeler, ne motivasyon yazıları ve konuşmaları, kitaplar, filmler, üretmek... Her zaman dönüp aynı noktada kafamı duvara tosluyorum. Her zaman bir önceki dönemimden daha çok kendime yaklaştığımı farkındayım, yaptıklarımın ve yapmadıklarımın seçimler olduğunu ve bu seçimlerin beni oluşturduğunu da. Bazı şeyler, aksini çok istesem de, elimde değil bunu kabul etmeye çalışıyorum. Bu kendimce çeşitlenen farkındalığıma dayanarak şunu söyleyebilirim ki; her ne olursa olsun en çok anlaşılmadığımı hissettiğim ve sınırlarımın tehdit veya ihlal edildiğini hissettiğim dönemlerde tetiklendiğimi fark ettim.

Her ne gerekçe olursa olsun etrafında bunu yapan insanlar olduğu müddetçe bu sürüyor. Eğer bunu dolaylı veya doğrudan yoldan sen kendine yapıyorsan da yapacak bir şey yok. Anlaşmanın bir yolunu bulman gerekiyor ama öbür türlüsü olduğunda yapılması gerekeni hepimiz biliyoruz sanırım.

Belki de sık dönüşen bir yapımız var ve bu baskılandığında cehennemi yaşıyoruz. Bir yol bul, çık oradan. Ben bir anda yataktan kalkıp kendimi balkona attım. Afallamak iyi geldi, ondan önce günlerce yataktan çıkmayı düşündüm ama sadece kendimi fırlattığımda oldu. Soğuk hava iyi gelir. Birlikte, şerefe