Bunları çok umutsuz bir yerden yazıyorum. Oldum olası bu kelimeyi hayatıma ve kendime yakıştırmadım; umutsuzluk. Çünkü beni bir şeylerden hep umut kurtardı, beni bir şeylere hep o başlattı ve bana bir şeyleri hep o öğretti.

Aşk, umut ve yaşam benim için fazlaca farklılık içerse de benzer anlamlara geliyor. Özellikle pratikte; nefes.

Şimdi öyle bir çaresizlik ki bu, arkamı kollayan, yalnız bırakmıyor beni kendimle bile. Çaresizlik çok kötü, iletişemiyorsun, kendinle bile.

Öyle bir hal ki her ne yaparsan yap o canavara dönüşüyorsun. Her ne yaparsan yap sen zaten o "canavarsın!".

İçimde yok değil, kabul. Ama çıkarmamak için her şeyi yapıyorum. Onca zaman onu içeride tutmak için çok gerekçe buldum, öğrendim. Hoşlanmadım ondan dışarı çıktığında. Saklamadım ama onu, ne kendimden ne de bir başkasından. Ancak kendime de başkalarına da birkaç uyarım oldu elbette. Her zaman pürüzsüz ilerlemiyor ve şimdi, şimdi ben bir canavarım. İçim dışıma çıkarken akacak bir damla gözyaşım kalmadı, geriye sadece bu kalmıştı, farkında olmadan aralamışım kapısını.

Evet, hepimiz rahat edeceksek ben bir canavarım ve herkes samimiyetsiz cevapları ve kargaşa sözcükleriyle yoluna devam edebilir. Klasik! Klasik anlaşılmamazlık. Klasik yabancılaşma, klasik yalnızlaşma, klasik veda. Ya kendime ya hepimize, bakalım, bilmiyorum.