Benim her zaman eşsiz rüyalarım oldu.

Yeri geldi çocuklar kadar masum oldu bu rüyalarım.

Yeri geldi onların hayalleri kadar uzak...


Yeri geldi yalın bir okyanusun dibinde süzülen kuşlar gibi özgür oldum bu rüyalarda.

Yeri geldi okyanusa atılan bir çapa misali buldum kendimi en dipte.


Yeri geldi semanın doğusundan yükselen bir güneş oldum bu rüyalarda.

Yeri geldi semanın batısında batmakta olan bir güneş.


Acısıyla, tatlısıyla ben bu rüyaları çok sevdim.

Yeri geldi bir gül misali kokladım ben bu rüyaları.

Yeri geldi, diken gibi yaktı canımı.

Boyun eğdim...


Sonra düşündüm; ya o rüyalar güzel değilse?

Ya o rüyaları sadece ben güzel görüyorsam?

Ya o rüyalar, rüya değilse...


Hayır dedim kendime.

Ben her zaman bu rüyalar için yaşadım.

Kendimi onlara dokunmak için adadım.

Ama bu rüyalara her zaman uzak kaldım.


Dur dedim. Dur!

İnsan kendi bindiği dalı keser mi?

İnsan bağlandığı ipi koparır mı kendinden?

Kuşlar gibi süzüldüğü bu gökyüzünden, Yağmurlar gibi çakılır mı en dibe?

Ve bir gün geldi, yaklaştım rüyalarıma.

Hiç olmadığı kadar yakın, hiç olmadığı kadar farklı...

Tenimde bir gün ışığı gibi süzülmesini isterken o rüyaların.

Yaktı geçti tenimi ve ben acılarımla baş başa kaldım.


Hiç istemezdim ben haklı olmayı.

Yerin dibine en sert şekilde çakılmayı.

Bir yalana tutunmayı...


Benim her zaman kabuslarım oldu!

Dağlar kadar büyük, lavlar kadar acımasız.

Bataklık kadar çirkin ve bir o kadar da pis.

Yeri geldi yetim bir çocuğun öfkesi doldu içime.

Yeri geldi nefret dolu bir babanın gazabına uğradım sanki.

Yeri geldi ağladım ve yeri geldi dermansız kaldım...


Ben artık uyandım!

Ne rüyalar kaldı artık diz çöktüğüm.

Ne kabuslar kaldı artık acısıyla öldüğüm...


Gözümü açtığım bu hayatta.

Bir aynamdaki var artık uğruna gittiğim.


15.5.2021