gürlüyorum bundan. bi gözüm kaldı açıkta.

her şeye ad koymuşlar ben ne düşüneceğim

güm diye. sarıyorum dolanıyorum sürüyle ellerim kaçmaya. kaçmak deyince gibi sürü ellerim var evimde

odamdaki yatağımda yatağımdan oluşan evimde

kutucuk mağarayı yoklayan

biricik ellerim benim körpece

dağdan iner ellerim. azap!

dehşete düşmüş ellerim. devletli tezgah uzvum

kuruyan çivi gibi şehvetli ama cepsiz masasız

orospu gülsüz ellerim. benim. kaçmaya halim mi var?


sadece bakıyorum çağ atlıyorum

benim köyümde de bakarlar hep çağ atlamazlar

güçlüdür bilekleri kalçaları kürekten ve tüfekten

ama bilek gerek değil makineleri var makineleri çok sesli tepkisel

indüstiriyal saylıns gibi yani. ark kazarlar gibi soluksuz çocuklu terlerler

istemedim onlar gibi ama hiç tutamıyorum sevgimi

kaçıyor izin vermediğim yerlere gidiyor habersiz yapıyor bunu

utanmasam dilenicem

karaya açılıcam

duyduğunu koparıcam

kulakların senin. işine geleni hüpleten kulakların. önemli sandığın kulakların

senin. bunları duymaya hissin mi var?



yok oluyorum gerçeklik. diye bir algı yok ben yokum kimse yok sesimizi duyan. bize kucak açacak okşayacak ama isteyerek yapacak meraklı hiç kıkırdak yok. anca müthiş bir süreklilikle gidin. beni neden merak etmiyorsunuz bakışmıyorsunuz gözlerim bunca kemiksizken. çünkü kıyasıya rekabetsin haksız kazançsın çünkü yalnız bunu hissedersin. sinsisin yok olacak olmayı hissedersin bir bunu bilirsin ve yaptığın her şey bunadır. erektuslar da böyleydi bakayım neren gelişti, bakamam. yok olmamaya oynarkenki kusurun örter anlamı. yoksun çünkü ben burdayken yoktunuz



yakılmışlığım yolda benim. yaşaya yaşaya yoldayım

kırgınım organlarınız neye yarıyor

nereye varır dokuma hapsettiğiniz görgüsüzlüğüm benim

bile göre içine soktuğunuz fanusum. benim. bunları söylemeye cesaretim mi var?