Bir yel estirdi çok uzaklardan senin bergamot kokunu getirdi. Bir yel sana benzedi. Bir gölge göründü , sokak lambasının titrek sarı ışığında. Bir gölge sana benzedi. Bir yaprak sarardı düştü, köklü çınar ağacından. Bir yaprak sana benzedi. Bir deniz dalgalandı coşkuyla, yıkadı geçti tüm kıyıları. Bir deniz sana benzedi. Bir vapur yanaştı iskeleye. Siyah fötr şapkalı başı dik , yalnız bir kadın indi. Süzüldü gitti yol boyunca, yetişemedi kimse ardından. Bir kadın sana benzedi. İskenderun Limanı'nda bir güneş battı. Kırmızı sarıya katılmış, turuncuya boyanmış bir gökyüzü bıraktı ardında. Bir güneş sana benzedi. Gökyüzünde turnalar toplandı. Kanatları bulutlara değdi. Uçup gittiler diyar diyar. Bir turna sana benzedi. Yürüdüğüm her yolda ayak izini araken, rastgele bir iz sana benzedi. Bir ses yankılandı dağların yüzeyine çarptı, duyulmaz oldu. Bir ses sana benzedi. Gecenin karanlığında bir göz ışıldadı. Bir yıldız kaydı gitti çenesine . Bir çift kahverengi göz sana benzedi. Demek seni beklerken her şey sana benzedi. Ve bir tren doldu ilerde, harala gürele. İhtiyarlıktan buruş buruş yüzüyle, cansız soğuk mavi hareleriyle bir adam el salladı vagonun açık penceresine. Bir adam bana benzedi. Demek ,seni beklerken her veda da bana benzedi.