“Ne yaptımsa olmadı, içimdeki tüm yollar sana çıkıyor.” dedim gözlerine bakmadan. Başımı eğmiştim karşısında, hayali bir kalem gibi kullandığım işaret parmağımla masa örtüsünün desenlerinin üzerinden tekrar geçiyordum. Belli belirsiz soyut şekillerin aralarına yıldızlar serpiştirilmişti; beş tane sivri ucu olan, muntazam yıldızlardı hepsi. Gözlerine baksam ağlayacağımdan korkuyordum; derin bir nefes alıp söyleyeceklerimi toparlamak için başımı kaldırdığımda onun da gözleriyle, yıldızları yeniden çizen parmağımı takip ettiğini fark ettim. “Yaz geceleri yıldız yağmurları başladığında Şeb’le gittiğimiz bir tepe vardı.” dedim. “Seksenli yıllardan kalma eskimiş motellerden biri işte, bahçesindeki elma ağaçlarının altında mekanın köhneliğiyle tezat oluşturacak kadar bakımlı çimler vardı. Havlularımızı çimlere serer, elma ağaçlarının dallarının arasından koyu lacivert gökyüzüne bakarak yıldızların kaymasını beklerdik. Gecenin sessizliğinde bahçe katındaki odalarına çekilmiş müşterileri rahatsız etmeyelim diye kısık sesle açtığımız müzik çalarda Ortaçgil mırıl mırıl sevdiğimiz şarkıları söylerdi. 

Yaz gecelerinin cırcır böcekli sessizliğini bildin mi? İşte o sessizliğe, bizim sessiz olunması gereken ortamlarda inadına peydah olan kahkahalarımız eşlik ederdi. Saatlerce yatardık gökyüzüne bakarak bir kayardı yıldızlar, bir kayardı... Her kayan yıldızda bir dilek tutmaya kalksan yetişemezdin, yağmur gibi olurdu bazen. O zaman da konuşurduk bunu, aslında yıldızların şekli beş köşeli olmazmış, zaten çizmesi de zor kim uydurdu acep bunu diye. Konuşacak konularımız bu kadar ciddi olurdu hep; yıldızların köşeleri, neden artık ahşap kapı ustasının yetiştirilmediği, bitkilerden ip yaparak hayatta kalmanın yolları, aşılı ve iri hünnapların mı, yoksa yabani ve küçük hünnapların mı daha lezzetli olduğu falan gibi şeyler. Masa örtüsündeki yıldızı görünce öyle aklıma geliverdi.” 

Uzandı, masanın üzerinde duran elimi hafifçe avuçlarının içine aldı. Biraz önce birbirimizden kaçırdığımız gözlerimiz, şimdi o ışıltılı yaz gecesini hayal ederek belli belirsiz gülümsüyordu.