GİRİŞ
Türk edebiyatında roman türünün ilk örneği ve/veya roman olarak kabul edilebilecek eserler gibi konularda hala tam olarak mutabakat sağlanamamış olsa da Tanzimat’tan itibaren yapılan incelemelerde yekün şekilde görülebilecek ‘batılılaşma’ unsuru eleştirel yaklaşım bakımından en öne çıkan ortak kavramdır.
Beyaz Kale romanını okurken ve incelerken tespiti en kolay yapılabilecek şey Doğu’yu ve Batı’yı temsil eden kişi ve kavramların varlığıdır. Ancak bu yine de esere yaklaşımı bu açıdan ele almayı en doğru şekil olarak sunmaz. Orhan Pamuk, kendi eseri üzerine yazdığı düşüncelerinde bunu açıkça şöyle belirtiyor:
“Belki sırası gelmiştir: İnsanoğlunu, kültürleri birbirlerinden ayırmak için yapılmış ve yapılabilecek olası sınıflamalardan biri olan Doğu-Batı ayırımının gerçekliğe ne kadar uygun düştüğü, tabii ki Beyaz Kale’nin konusu değildir. Kötü bir üslûp ve sıradan gözlem ve heyecanlarla kaleme aldığı o giriş yazısıyla Faruk’un hiçbir okuyucuyu kandıramayacağı düşünüldüğünde, yalnız kitap kahramanlarının değil, kitap okuyucularının da Doğu-Batı ayrımıyla ilgilenir görünmeleri şaşırtıcıdır.” (Pamuk, 1986: 151).
Siyasi ve kültürel ikliminin yoğunluğunu her alanda hissetiren bir ülke olarak Türkiye’nin en önde gelen yazarlarından olan Orhan Pamuk için de ‘batılılaşma’ kavramı üzerinden yapılan yaklaşımlar görmek mümkündür. Özellikle söylemleriyle -bazıları için- kendi eserlerinin önüne geçen Orhan Pamuk’un romanlarına sadece batılılaşma penceresinden bakmak eserin mahiyetini kavramada eksiklik yaratacak ve bu kavram romanlarda doğrudan veya dolaylı olarak işlense de Türk edebiyatına iki yüz yıldır süregelen eleştirel eğilimi devam ettirmek dışında bir katkı sağlamayacaktır.
1. BEYAZ KALE’YE YAKLAŞIM
Orhan Pamuk’un Sessiz Ev eserinden tanıdığımız Faruk Darvinoğlu’nun okunmaya başlanan bu eserin nasıl yazıldığını okuyucuya anlatmasıyla aslında romana da nasıl yaklaşılması gerektiği gizemli bir hale geliyor. “Bir masanın üzerine koyduğum elyazmasından bir iki cümle okuduktan sonra, kâğıtlarımın durduğu başka bir odadaki öteki bir masaya geçiyor, aklımda kalan anlamı günümüz kelimeleriyle anlatmaya çalışıyordum.” (Pamuk, 1986: 5). Daha sonra İtalyan kölenin günlüğü olduğu ortaya çıkan eser aslında Darvinoğlu’nun anlatabildiği kadarı ile gözlemlenebilmektedir. Bu şekilde, ikilikler üzerine inşa edilmiş metnin hangi temel üzerinde durduğu bir anlatım olarak sunulmaktadır.
Şu bir gerçek ki Orhan Pamuk Türk edebiyatında toplumsal ve siyasal gelişimleri ve değişimleri ele alarak, ilk eserlerinden beri Türk toplumunun tarihsel süreçteki düşünüş ve gelişimini aktarırken Beyaz Kale ile postmodern bir alegorik masal ortaya koyuyor. (Koçakoğlu, 2011: 190). Nitekim bu yaklaşımın Türk edebiyatındaki yüz küsür yıllık akımlar arasındaki zorlu ve sancılı geçiş dönemlerinden sonra önemli bir yapıtaşını oluşturduğunu buradan çıkarmak mümkündür.
Eserde temel anlatı unsuru ikilikler (duality) üzerinden ilerler. Eser üzerinde yapılan incelemelerde de görebileceği üzere temel olarak hoca ve İtalyan köle üzerinden efendi-köle diyalektiği işlenir. Yine bu anlatım da özellikle ayna metaforu üzerinden esas yansımasını gösterir.
Orhan Pamuk kendisinin dahi hocanın mı kölenin mi yazdığını bilmediğini söylediği (Pamuk, 1986: 148) bu el yazmasını kağıda aktarırken okuyucuyu da derindeki anlamlara çekiyor:
“Hegel'i hatırlatan o efendi köle ilişkisi işte böyle çıktı ortaya. Hocamla, kölesinin birbirlerine her şeyi anlatacaklarını, birbirlerini eğiteceklerini düşünüyordum, uzun uzun konuşmaları gerekiyordu, onları karanlık şehrin içinde, bir odada başbaşa kuruyordum. Bu ikili arasındaki ruhsal ilişki ve gerilim bir anda hikâyemin temel noktası oluverdi.” (Pamuk, 1986: 147).
Batı’daki siyasi, toplumsal, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelere bir süre sonra mecburi olarak ayak uydurmak zorunda kalan bir coğrafyada sadece siyaset merkezli yönetimsel veya askeri alanlarda değil toplumun da düşünce bazında iştirak ettiği ve değişimin kaçınılmaz rüzgarının etkisine kapıldığı ve halen devam etmekte olan bir süreç yaşanmakta. Bu temelde ilerleyen bir toplumda ne kadar özüne doğru bir yönelim olsa da aslında hala Batı’yı kendince temel alan bir değişim ve kendinin de ancak o şekilde geliştiğini kabul eden bir anlayış hakim. Bu açıdan bakılacak olursa elbette Orhan Pamuk da dahil olmak üzere Türk edebiyatındaki eserler üzerinden böyle bir Doğu-Batı okuması yapmak mümkündür. Kısaca, Türkiye’de Nobel ödülünü almasıyla kendisine karşı var olan bakış açısını iyi ve kötü anlamlarda perçinleyen Orhan Pamuk için Beyaz Kale, temelinde yazarın kendi tecrübelerinin ve okumalarının yer aldığı bir eser diyebiliriz.
2. SONUÇ
Sonuç olarak söylemek gerekirse Beyaz Kale’ye yaklaşımlar temelde Türkiye’nin zihninden asla çıkaramadığı ‘batılılaşma’ çerçevesinde işlenirken edebi yönden de romanın temelini oluşturan ikilikler üzerinden bir okuma söz konusudur denilebilir.
Burada asıl dikkat edilmesi gereken husus ise özellikle Orhan Pamuk’un eserin sonunda kendi düşüncelerini anlattığı ve eserin temelini oluşturan fikir ve tecrübeleri yansıttığı kısımdan çıkıyor. Yani edebi zevkin yanı sıra eseri ele alırken bilindik tüm eleştirel unsurları bir kenara bırakma gerekliliği ortaya çıkıyor. Okur, hoca ve İtalyan köle arasında -özellikle eserin sonlarına doğru yaşadığı kafa karışıklığı ile- tüm eser boyunca ilim, bilim, hurafe ve batıl inançlar gibi çatışmaların içinden, başkalarını aptal olarak gören hoca mı yoksa Batı’nın ilmini temsilen değişimin mimarı ve aslında Batı’ya yönelik merakı olan, padişahın dahi hocadan öte gözdesi olan İtalyan köle mi bizlere bu eseri anlatıyor bilemiyor. Romanın sonunda İtalya’daki ve İstanbul’daki kişi gerçekte kim oluyor bilinemezken, aslında tüm bu süreç Doğu-Batı evrensel kümesi içerisinde hoca-köle mikro ekseni şeklinde dizayn ediliyor. Bu açıdan da son olarak söylenebilir ki esere karşı olan yaklaşımların temelinin, yüzeye yakın göze çarpan özellikler üzerinden değil derine indikçe bulunan yer altındaki anlamları ve aktarımlarından kurulması eleştirmeni daha sağlıklı bir sonuca ulaştıracaktır.
KAYNAKÇA
Koçakoğlu, B. (2011). Postmodernin Geleneğe Bakan Yüzünde Bir Anlatı: Beyaz Kale. Türkiyat Araştirmalari Dergisi (29), 185-202.
Pamuk, O. (1986). Beyaz Kale. İstanbul: İletişim Yayınları.
Abrek Bera Sinmez
2022-10-22T14:35:15+03:00Tesekkürler, evet biraz sikilmak mümkün ayip degil neticede :d ancak kitap bittiginde kesinlikle akilda kalici ve güzel bir tat birakiyor.
Mısra Ergök
2022-10-20T22:44:16+03:00Çok iyi bir içerik. Orhan Pamuk okumadım hiç, nedense çekiniyorum. Sıkılmaktan korkuyorum. Birçok modernist-postmodernist eser okudum halbuki ama Pamuk daha farklıymış gibi geliyor. Çekmiyor beni. Ama dilinin kuvvetli olduğunu da biliyorum. Döngü. :/ :)