Sinema, icat edildiği ilk günden bu yana, teknolojinin de gelişmesiyle inanılmaz derecede yol katetti ve etmeye devam ediyor. Bu gelişmelerin temeli ise, sinema tarihinin ilk yıllarında yapıtlarıyla sinemanın geleceğini şekillendiren birkaç sinematograf ve vizyoner yönetmen sayesinde sinemanın ilk zamanlarında görüldü.

  

Film olarak tanımlanan ilk eserler açık havada, herhangi bir yapay ışıklandırma olmadan çekildi; bir senaryoları, kurguları ve hatta sesleri yok. Günümüz filmlerinden çok farklı değil mi? Donuk fotoğraf karelerine can veren ve tarihteki ilk film yapımcıları olarak kabul edilen Lumiere kardeşler, ilk film gösterimlerini bundan tam 126 yıl önce yaptı. Sinematograf adlı cihaz tren istasyonuna kuruldu ve yolcuların trenden inişi çekildi. Adı "The Arrival of the Train to La Ciotat Station" idi. Bu kırk altı saniyelik film büyük ilgi gördü. Hatta öyle ki, hayatlarında ilk defa böyle bir şeye şahit olan ve neler olduğunu anlayamayan seyirciler, trenin ekrandan kendi üzerlerine geldiğini düşünerek büyük paniğe kapıldılar. Lumiere kardeşlerin çektiği filmleri, tarihin ilk belgeselleri kategorisinde değerlendirebiliriz. Filmleri “gerçek hayatın içinden kesitler” olduğu ve bir senaryo ya da kurguya sahip olmadıkları için sinema tarihçileri tarafından “belgesel” olarak nitelendirilmektedir. Lumiere kardeşlerin eserleri ne kadar sanata uzak olsa da, sinema sanatına öncülük ettiler. George Méliès, Lumiere kardeşlerin başlattığı bu sinema ateşinin liderlerinden biridir. Aslında sihirbaz olan George Melies, filmleri Lumiere kardeşlerden daha ihtişamlı ve etkileyici kılmayı hedefliyordu. Lumiere kardeşler ile George Melies arasındaki temel fark; Lumiere kardeşlerin sinemayı gerçek ve bilimsel olarak görüp belgesel filmler yapmasıyken Melies'in sinemayı sihir numarası yapmanın yeni bir yolu olarak görmesidir. Melies'in ilk kısa filmleri, sahne sihirbazıyken öğrendiği tiyatro tekniklerini ve özel efektleri kullanmak üzerineydi. Kamera kullanımını sihir teknikleriyle harmanlayarak filmlerini yaptı ve bunun sonucunda çok sayıda yeni teknikler geliştirdi. Bilim kurgu, korku ve gerilim türlerinde öncü oldu. Melies'in 1896'da çekilen kısa filmi Le Manoir du Diable, genellikle ilk korku filmi olarak kabul edilir. Melies’in Le Voyage dans la Lune adlı şaheserlerinden biri, Ay'ın keşfinin fantastik bir anlatımı, ilk bilim kurgu olarak anılır. Melies, bu filmdeki parlak roket ve küçük yeşil uzaylılarla bilim kurgu sinemasının temel ikonografisini yarattı. Ayrıca George Melies, mizansenlerin ilk yaratıcısı ve kesme kurgusu ile ekranda efekt yaratan ilk isim oldu. Melies ile aynı zaman döneminde ise Amerika'da bazı vizyonerler sinema üzerine çalışmaya başlamıştı. Edwin S. Porter, Melies'in çalışmalarını örnek alan filmler yaptıktan sonra, Amerikalı bir itfaiyecinin altı dakikalık ömrünü anlatan ilk büyük eseri; tarihte kurguya dayalı filmin ilk örneği oldu. Seyirci, daha önce hiç yaşanmamış bir şey olarak, film karakterleriyle empati kurdu. Edwin S. Porter, izleyiciye karakterlerle aynı duyguları hissettiren ilk yönetmendir. Bu sinema için çok yeni ve öncü bir durumdu. Her sahne bir olay hakkındaydı ve sahneler, onları bir araya getirerek yeni bir bütün oluşturmaya başlıyordu, buna “kurgu” deniyordu. Porter, aynı zamanda Edison Company'nin yönetmenlerindendi; sinema tarihinin, özellikle de Amerikan sinemasının en önemli filmlerinden biri olan “The Great Train Robbery” filmini yaptı. Bu film günümüz sinemasının başlangıcı olarak kabul ediliyor. The Great Train Robbery aynı zamanda Amerikan sinemasının en önemli kolu olan western janrının da ilk örneğidir.

  

Edwin Porter, Lumiere kardeşler ve George Melies arasındaki farktan bahsetmek gerekirse, daha önce de söylediğim gibi, Lumiere kardeşler sinema tarihinde ilk filmi çekenler ve yaptıkları icatla sinemayı başlatan kişiler olarak anılır. Filmleri kısa, gündelik, kurgusuz ve basittir. Lumiereler, kendilerinden sonra gelenlerin rehberi olmuştur. Edwin Porter, George Melies'den esinlenmiştir. Melies, sinemaya yeni teknikler eklemiş ve bilimkurgu, fantastik sinema ve korku janrının babası olarak kabul edilmiştir. Porter ise, Melies'in tekniklerini örnek almış ve onun üzerine bir şeyler eklemiştir. Porter’in kovalamaca sekansı, bir hikaye oluşturmak ve ekrandaki şeyleri ikna edici bir şekilde sunmakla ilgilidir. Bu üç görüntü yönetmeni, katkıları ve hareketleri nedeniyle sinema tarihinde çok önemli bir yere sahiptir ve sinemanın öncüleri olarak anılmaktadırlar. 




Yazar: Nazlı Doğa Yula