Eskiden bu şehrin büyüsüne aldanmış, her güzel şeyin bu şehirde yaşanabileceği gibi bir yanılgıya kapılmıştım. Bu şehir benim hayalimdi. Işıklarıyla gözümü boyamıştı resmen. Belki de daha önceden yarım kalmış hikâyelerimin oluşu da etkiliyordur bu şehre olan inatçı bağlılığımı, bilemiyorum.

Meğer insan hayallerine kavuşunca pek de bir önemi kalmıyormuş onun için gerçeküstü düşüncelerinin. Hayallerini kurduğu dünyanın hayallerindeki gibi güzel ve kusursuz olmadığını fark ettiği o an gerçeklik olgusu tüm kasvetiyle üzerine çöküveriyor, kurak toprakların ortasındaymışçasına kendine bile yabancı geliyormuş içinde bulunduğu an. İnsan kendini kaybediyormuş meğer hayallerinin içinde. Eskiden olsa hayallerimizin bizlere yol gösterdiğine, hayat amaçlarımız haline dönüştüklerine inanırdım. Şimdiyse kendi benliğimizi bizlere bir değişim çerçevesiyle kaybettirdiğine lakin aynaya baktığımızdaysa benliğimizin kayıp kırıntıları arasında yüzümüze bakabilme sebebimiz olduğuna inanıyorum hayallerimizin.

 

Bu saçma sapan dünyaya tutunabilmek için hayallere ihtiyacımız olduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii ki. Şu an bir bankta oturmuş bu yazıyı kaleme alıyorum mesela. Mevsim kış, neredeyse gece vakti, insanlar dönüp dönüp bana bakıyor "Bu kız ne karalıyor gecenin bu saati bu soğuğun ortasında?" diyorlar. Hâlbuki bilmiyorlar bu şehir, bu şehirde yaptığım/yapmakta olduğum en ufacık bir hareket dahi benim hayalim.

İnsanlara birilerini yargılamak ne de kolay geliyor uzaktan. Tahmin oyunları oynamak eğlenceli bile geliyor belki de. Hâlbuki herkesin kendi döngüsü içinde yaşadığı acı tecrübeleri göze alacak olursak kimse şu anda olduğu ana kolay gelmiyor. Bunu fark ediyorum. Belki de bu yüzden yargılıyor insan dediğimiz varlık. Çünkü en başta ona yargılamak/sorgulamak öğretiliyor. İyisiyle, kötüsüyle. Ne kadar sorgularsak sorgulayalım fark edemediğimiz o koca gerçekle yüzleştiriyor sonunda zamanın döngüsü bizleri. Aslında herkes içindeki o kayıp parçayı arıyor bir yerlerde, birilerinde. Tamamlanma arzusu üzerine hareket ediyoruz her daim. Lakin fark edemediğimiz ya da gözden kaçırdığımız bir detay söz konusu. Tamamlanmak demek bir şeyle ya da biriyle olabilecek bir yargı değil. Kendi kendini dokumalı insan denilen varlık. Kendi içinden tamamlamalı kendini. İğne de iplik de içimizde bir yerlerde oysa. Tamamlanması gereken o koca boşluk da. Sadece bulmak gerekiyor onları. Bulabilmeye cesaret etmek. Kapamamak gerekiyor gözlerimizi. En korktuğumuz anda açmak.

"Aç gözlerini!" diye bağırıyorum içimden kendime.

"Aç!" 



16.03.2022 21.46