Müdavimi olduğum tüm gecelerin sonu,

Ölüm kokulu, terbiyesiz tavuklar,

Ölümden hallice isim almış kokular,

Dökülmeye yüz tutmuş ateşli kabuklar.



Kainatta ki ilk küfürü merhum dedem etmişti,

Mirasını yaşatıp, mezarına bir buket günah bıraktım,

Duaların klişe dünyasında,

En ilgi çekici dünyada, en özgün duayı ithaf ettim Tanrıya.


Biçimsiz derili, biçimsiz insanlar ile günü gün eyledim,

Biçimsiz bir kağıda, biçimsiz bir şiir yazdım,

Kırk bin küsürlük cümleli bir küfrü çerçeveletip duvara astım,

Ne var ki, günahsız bir yatak, ancak toprağın altına döşeli.


Sinyor.

Aysız geceler gibi, güneşi arar heyecandan kuduran insan,

Kurtlar ulumaz öyle her gün, illa vardır bir takvimi günahlar gibi,

Uluyorsa içinin kurtları, ya günü gelmiştir, ya saatin çalmakta çanı,

Öyleyse insan umutlarını bir köşeye koymadan ölmemeli.


Ayna olmadan da görürüm gözlerimin içini, ki ondan geçenler benim,

Gözler kalbin aynasıdır- Öyleyse karanlıktan başka ne görürdü ki insan?

Tüm ilkelliği bir kenara bırakıp, duyduğumuz tüm öfkeyi bilimselliğe kavuşturalım,

Yüzyızllardır yaşayan bizler, heyecan arayan benliklerimizi kabul edelim.


Öyleyse kainat öylece bir anda yok olmayacak, inanır mısın aşk diye bir şey yok,

İnsanın varoluş öyküsü, cinler ve şeytanlara dayanmıyor olabilir azizim,

İnanır mısın esrarlı yazıtlar sadece alkolik mezarından çıkıyor gibi geliyor bana,

Atalarımız, büyük espriler yapıyor, bizimle kafa buluyor ihtimallerini hiç düşünmedik mi?


Çünkü düşünmeliyiz. Düşünmeliyiz ki, bizimle kafa buluyor birileri!

Aksi ispatlanana dek, inanıyorum ki, benimle kafa buluyor birileri,

Ki gecelerin uzunluğu eşit değil, ciğerime her giren nefes aynı değil,

Kafamda dönen tüm tilkiler bana ait değil, duyduğum tek ses benim ki değil!


Hal böyleyse, Sinyor, duaları bir kenara bırakıp ayaklanmaya ne dersin?

Ki ölmeden bulmalıyız bu bilmecenin cevabını, sırrını çözemediğin,

Aldığında senin canını, aciz diye bakmaz mısın kendi gözlerine?

Evet, Tanrı varsa işin içinde, insan benim gibi, dikkat etmeli sözlerine...