Okuyarak, öğrenerek, dinleyerek ya da bakarak anlayabileceğiniz bir şey değil bu! Bu; çocukluğunda suratına bir tokat yiyip var gücünle gençliğine koşmak gibi bir şey. Bu, gençliğinin baharında zindana kapatılmak, beynin sakat bırakılması gibi bir şey. Bu, huzurlu yatağına her yattığında sırtına iğneler batması gibi ya da hayallere daldığında birinin ensene şaplak atması gibi bir şey. Bu sersemleştiren, yozlaştıran, yalnızlaştıran bir şey. Tarifi imkansız duyguların başına üşüşmesi gibi… İki noktalardan sonra hiçbir açıklamanın gelememesi gibi bir şey. Bu, unutmak istediğin, başından aşağıya kovalarca su döküp arınmak istediğin bir şey. Okyanuslara yelken açıp karaya oturmak gibi ve ilahi bir sesin seni önce çağırıp sonra gidecek başka yerin olmadığını bildiği halde kovalaması gibi bir şey. Bu, yalnızlık değil kimsesizlik gibi bir şey… Senin seçtiğin değil, seni seçen ve sonra da alnına koyu renk puntoyla, kalın harflerle yazılıp yakanı bırakmayan bir şey. Bu, bütün sokakların çıkmaz olması, pencerelerin hep duvardan tarafa bakması, ne yersen ye, karnının hep aç olması gibi bir şey. Tam eksik parçaları tamamladım dediğinde görünmeyen bir elin her şeyi paramparça etmesi, sen yeniden tamamladığında yeniden ve yeniden bozması, hatta parçaları göremeyeceğin yerlere saklaması gibi bir şey. Aynı görünmeyen elin sana sağlı sollu yumruklar atması, bir umuda tutunup kalktığında tutunduğun her şeyi yakıp yıkması gibi bir şey. Bu; güzel olan rüyaların bile hep kabusa dönüşmesi, unuttuğun kötü bir anının hatırlatılması gibi bir şey.
Okuyarak, öğrenerek, dinleyerek ya da bakarak anlayabileceğiniz bir şey değil bu! Bu; ruhun, bir bedene hapsedilip, sürgüne gönderilmesi gibi bir şey. Bu hayatınız boyunca hiç anlamamanızı dilediğim bir şey…