bir yerlerde filizlenen tohumların o taze kokusunu alıyorum,

ciğerlerime doluyor- o duman dolu yerde yok olup gidiyor.

ne zaman bu kokuya inansam kendimi aynı köşede biraz daha ölümlü karşılarım


kanatlarım hep aynı yerde kırılıp,

içine doğru tekrar tekrar inciniyor.


bazen sanıyorum ki gökyüzü silinip gitti,

ve sadece ben kaldım bu yok oluştan geriye.

kalkıp gözyaşımı isimlerini bildiğim herkese bölmek istiyorum,

kime sıra gelse söyle ne faydası var?

ne anlamı var şimdi neyi hatırlıyorsam onun intikamını almanın?


ben sadece

bir kapı arıyorum öyle ucunda ismim olmadan durmaya,

bir giriş arıyorum çocukluktan beri sihirli.

ve inanıyordum buna gözlerim ışıl ışıl,

neye tutunsam beni zehirliymişim gibi bildiğimin bir uzağına terk edip gidiyor.


aşkımı, hevesimi, kırgınlığımı ve yeniden inanışımı bir gün batımına bırakıp sonunda onu da unutmak istiyorum.


tek eşik tanıyorum ben,

kan dolu bir tadı var.

tenha mutfakları biliyorum sadece,

bütün günler birbirinin aynısı ve parçalanıyor kim varsa içten içe.

bir araya gelmiş insanlardan ibarettik hep biz,, aile de bunun sadece diğerlerinin koyduğu garip adı.


ben o evin içinde ertesi gün unuttuğum belki yüz tane prenses masalı yazdım,

gölgeyle bile konuştum, masaları bile konuşturdum.


bunu biliyorum sadece- sonuna kadar bundan ibaret kalacağım.

sesim içime doğru çoğaldı bunca yıl,

yankısını bir kez olsun sarıldığım kimsenin dilinden duymadım.


bütün gün dua ediyorum,

kimsenin farkında olmadığı ve belki var bile olmayan o kendim yerim için,

bu fildişi ve sonsuz kulelerin gölgesinde.

bütün bildiklerim bu kanından tadından ibaret.