Davet üzerine gelmediğim bu yerden git dedikleri için ayrılmıyorum. Artık zamanını doldurduğunun farkına varmış bir fani gibi, o hayran olunası fillerin yaptığı gibi, yavaşça yolumu ayırıp mezarlığıma gidiyorum. Bu çıktığım yolculuktan öğrendiklerimle son bir uykuya daha dalacağım. Belki bir rüya daha görürüm. Kelebek olduğum… Belki yeniden uyanırım hayata, insan olduğum…
Bir mağarada büyüdüm ben; ateşin etrafında oturmuş duvarlarında gölgelerimize bakarken, gölgelerimizden korkarken, mağaranın dışında hayat olmadığına inanan… Sahip olduklarımı riske atamazdım, atmadım! O ateşin başından kalkıp dışarıya çıkmayı aklımın ucundan bile geçirmedim, ta ki buraya yazana dek…
Önce ses vardı, sonra kelimeler türedi, sesin çıktığı yerden… Sonra cümle kurmaya cüret ettim, şiir oldu. Ne çok yazdım ateşin başından kalkmadan… Dışarıdaki dünyayı hayal ettim, utanarak, ıssız adada yalnız kalan Robinson’un, mastürbasyon yaparken yakalanma korkusuyla… Bu korkuyu atamadım üzerimden. Ne o ateşin başından kalkabildim ne de vazgeçtim yazmaktan… İşte, şimdi buradayız.
Topluluğunuzun bir parçası olamadım. Temkinli tavırlarınızla bana uzaktan bakıyor olmanızı anlayışla karşılıyorum. Ben sizin yerinizde olsam aynı temkinle yaklaşır, hatta görmezden gelirdim beni. Yarı deli, tamamı sarhoş, kendini yazar sanan bir müsveddeye iyi bile dayandınız demekten kendimi alıkoyamıyorum. Gerçekten yazabiliyor olsaydım bir akşamüzeri semt pazarı dağılmış, gri bezden yapılmış çadırları toplanmış, satılan ürünlerin sergilendiği ahşap masalar kaldırılıp yan çevrilmiş, belediyenin aracı gelmiş tazyikli suyla asfaltı yıkarken benim de o suyun şiddetiyle kirlettiğim yerden, satırlardan sökülüp kanalizasyona doğru itildiğimi yazardım…
İşte şimdi buradayız. Sizi daha fazla kendime maruz bırakmadan, ardımda hiçbir iz bırakmadan ayrılmam gereken yerdeyim. Her ne kadar hoşuma gitse de aranızda olmak, ait olamasam da aranıza, yine de güzeldi kendi adıma. Siz ne yaşadınız yazdıklarımı okurken bilmiyorum. Vaktinizi mi harcadım? Yaralarınızın kabuğunu mu kaldırdım? Geçmişe mi götürdüm sizi? Hayaller mi kurdurdum? Bilmiyorum… Tek bildiğim ne yaşattıysam, buraya kadar….
Bu sofradan karnı doymuş bir fani gibi kalkmanın zamanı gelmişse bana müsaade….