Sürünüyor bitik ruhlar şu ıssız avlumuzda.
Bilinmeyen dillerde yağıyor acılar
Gökyüzünden üstümüze.
Sahnede eski bize, seyirci kısmında şimdiki binlerce biz, alkış tutuyor en aşağılık biçimde.
Ne yaptık?
Ne yaptın?
Ne yaptılar?
Niye ve neden çocuk?
aklımın ucundan binlerce soru geçiyor.
Aklımın uçurumunda yaşanmış ve bitmiş zamanın derin etkileri,
Ruhum acıyı kemiriyor.
Acı ruhumun iliklerinde, bedenimin damarlarında, kalbimin ortasında bir elinde bıçakla nöbet tutuyor sevgiye karşı.
Bırakıyorum yaşamayı.
Artık sadece derin bir tutkuyla uyumak istiyorum.
Uyumak!
Anlıyor musun?
Neden bütün bu her şey anlamını yitirmeye başlıyor?
En önemlisi neden her boktan şey,
21. yüzyılda oluyor?
Cenabet olan biz miyiz, yoksa tanrı mı?
Ya da 21'in uğursuz bir sayı olduğundan mı kaynaklanıyor bütün bokluklar?
Tanrım hangi kötülüğü yaptım da beni bu siktiğimin zaman diliminde fırlattın dünyaya?
Hangi peygamber beddua etti?
Hangi melek gözyaşlarını sildi ruhumdan?
Hangi kızın laneti üstüme yapıştı?
Geçen gün ayyaşın biriyle tanıştım, içtik birlikte, dost olduk.
Bugün haber aldım ki ölmüş sirozdan.
Ne kutlu bir ölüm.
“Ben tanrıyla rakı sofrasına oturmak için heyecanla ölmeyi bekleyenlerdenim.”
Demişti geçmiş zamanın birinde bana.
Karşılığında ben de;
“Gerçek sevgiyi bulmak için bekleyenlerdenim.” demiştim.
Gülmüştü.
O gülüşün altında katrilyonlarca acı yatıyordu.
Anlamıştım ama çaktırmadan.
Aklımdan çıkmadı hiçbir zaman o gün ve gülüş...
Ona alkol baba diye sesleniyordum. O da kızmıyor hatta gurur duyardı bu lakabından.
Şimdi sende gittin ve ben tek kaldım buralarda.
Hoşça kal alkol baba hoşça kal...