Fildişi beyazı devasa kapının önünde ayaklarını, üstünde yılbaşı süsleriyle bezenmiş çam ağaçlı desenleri olan paspasa sürterek bekliyordu. Heyecandan avuç içleri terlemişti. Üniversite mezuniyetinden beri görüşmemişlerdi. Kapı açılınca üniversitede yaptıkları selamlaşmayı yapmak için öne atıldı Fırat ama kızıl saçlı bir hizmetçiyle karşılaştı. Kadın, Fırat’ın anlamadığı dilde cümleler kurduktan sonra onu içeri davet etti. Tavanı bir yük kamyonunu içine alabilecek kadar yüksek olan bir girişle karşılaştı Fırat. Çıkarmadığı ayakkabıları ahşap zeminde tok sesler çıkarıyordu. Salon olduğunu düşündüğü yere ilerlerken arkadaşı onu karşıladı. “Oo Fırat, görüşmeyeli ne kadar değişmişsin. Kaç sene oldu? Dört mü, beş mi?” Her zamanki selamlaşmalarını yapmak yerine elini Fırat’ın omzuna koydu. Arkadaşının düzgünce ütülenmiş gömleğinden gelen ağır, pahalı parfüm kokusu Fırat’ın başını ağrıttı. “Bu kadar parayı nereden buldun?” diye sordu kabaca. Sorusunun ağırlığını ve yersizliğini fark edince bir iki adım geriledi Fırat. Arkadaşı güldü. “Kâğıtlarımızı getirdin mi?”

Zayıfça bir adamdı. Siyah saçları jöleyle birbirine yapışmıştı ve dikenli teller gibi görünüyorlardı. Parmağına taktığı sembollü yüzüklerin gerçek gümüş olup olmadığını merak etti Fırat. Üniversitede aynı kızın peşinde koştuklarını fark ettiklerinden beri görüşmemişlerdi. İki ay önce girdikleri bir sınavda karşılaşmış ve başvuruları beraber yapmak için sözleşmişlerdi. “Babamdan kalan çiftliği sattım. Tapuyu teslim etmeden de ahırların kapısını açık bıraktım, onca hayvan nereye gitti bilmem.”

Birkaç içkiden sonra, söz konusu kızı bulmaya karar verdiler. “Kafamızda soru işareti kalmasın yani ağabey. Cevap alamadan işin peşini bıraktık. Belki Sargın’ın da aklında bir şeyler vardı.” İri çekmeceli beyaz ahşap dolaptan süslü bir telefon defteri çıkardı. “Buralarda olacaktı numarası, değişmediyse.”

Fırat o gece hiç uyumadı. Üniversite yıllarından beri arkadaşından daha fazla çalışmasına rağmen, zenginliğe ulaşan kişi olmaması canını sıkıyordu. Sargın’ı çoktan yatağa atmış olmasa sinirden çıldırırdı. Tabii ya Sargın. Küf kokan yatağından fırladı. Karanlıkta adım atmaya çalışırken birkaç kitap devirdi. İnce bir ceket giyip sokağa fırladı.

Cızırdayan sokak lambalarının altında koşarken nefes nefese kalmıştı. Yavaşlayınca ceketini koklayıp terini kontrol etti. Evi hatırlamaya çalıştı. Pembe olan mıydı? İki üç blok daha yürüdü. Üzerinde nazar boncuklu örme bir kuşun asılı olduğu beyaz demir kapıya yaklaştı. Kuvvetli bir şekilde üç kere vurdu. “Sargın orda mısın? Fırat ben!” Birkaç kere daha kapıya vurunca yandaki dairelerin ışıklarının açıldığını gördü. Utançla büzüldü. Az sonra kara kuru kızın solgun yüzü demir kapının arkasında belirdi. “ Ne vuruyorsun kapıya, alacaklı gibi? Sabahın dört buçuğu saat.” Fırat omuz silkti. “Senin psikopat aşığınla görüştüm bugün.” Kız etrafı süzdükten sonra sabahlığına sıkıca sarınıp kara gözlü oğlanı içeri aldı.

Avluda, tek ayağı kısa olduğundan sallanıp duran masada yarım şişe şalgam içip konuştular. “Gerçekten o kadar büyük müydü evi?” Fırat artık rahatsız olmaya başlamıştı. “Tipi hiç değişmemiş ama. Hâlâ sıçan gibi.” Saat ilerledikçe hava soğumuştu. Sargın’ın sarı tüyleri diken diken oldu. “Geç oldu artık. Zaten kör zamanda geldin.” Rüzgârla çarpan tahta kapılardan birinin camı büyük bir gürültüyle parçalandı. Kız korkuyla yerinden sıçradı. Fırat ayaklanıp boyasız merdivenlere yöneldi. Sargın neler olup bittiğini kavramıştı. “Boşuna gitme. Sağlam değil hiçbir şey.” Dirseklerini sallanan masaya koyup hıçkırarak ağlamaya başladı. O hıçkırdıkça bir kolu aşağı iniyor, dengesini bulamayan masa gerisin geri düşünce bu sefer kızın diğer kolu aşağı iniyordu. Fırat elini kızın omzuna koymaya yeltendi. ”Gerçekten gönderecek misin beni bu gece?” Sargın ayaklanıp dengesiz masayı devirdi. “Defol git!”

Başvuru sonuçlarının açıklanacağı gün gelene kadar Sargın’ı aramadı Fırat. Bahanesi yoktu. Zaten stresten biraz da sakal bırakmıştı. Hemen kesmedi sakalını çünkü önce arkadaşına uğrayacaktı. Adamın zayıflıktan içine çökmüş gözlerine bakacak "Sargın telefonlarına dönmedi değil mi? İyi ki numarayı almışım. Sayende beni evine davet etti." diyecekti. Büyük bir evde yaşamanın ne önemi var, kolların Sargın’ın devasa ruhunu kavrayacak kadar uzun değil diyecekti içinden de. Kırışıksız bir gömlek giydi. Düğmelerini iliklemeden siyah tüylü koltuk altına baharatlı bir deodorant sıktı. Misvakla dişlerini fırçaladı. Sol dizi üzerine çöküp ayakkabılarını boyadı ve yola çıktı.

Yine aynı kızıl kadın çenesini yayarak konuşmaya başladı. “Buenos dias m’am.” dedi Fırat. Gelmeden dersine çalışmıştı. Hizmetçi usulca kapıyı kapatırken Fırat arkasından onu izledi. “Mülakatlardan beri böyle bir sonuç geleceğini biliyordum zaten. Başvurudaki ilk şirkette başlıyorum.” Fırat kafasını arkadaşına çevirmeye fırsat bulamadan midesine bir ağrı girdi. İfadesini toparladı. “Benim puanım daha yüksek, ilk şirkete nasıl kabul aldın?” Arkadaşı elini Fırat’ın omzuna attı. Yeni selamlaşma şekilleri bu muydu artık? “Dostum sadece sınav puanı değil biliyorsun. Birçok etkene bakıyorlar.” Fırat bozuntuya vermedi. “Çok sevindim senin için. Sargın’ı arayıp söyledin mi? Gerçi ben onunla buluştuğumda bana senden pek bahsetmedi.” Fırat’ın midesi kaynıyordu. Keşke kapıdan kolunda Sargın’la girseydi. Arkadaşı Fırat’ın kulağına yaklaştı. “Onu bırak da, ne iş?” diyerek hizmetçiyi işaret etti. “İyice süzdüğünü gördüm.” Fırat onun elinden kurtulup salona yöneldi. “Yanlış görmüşsün. Benim gözüm artık başka birinde.” dedi sırıtarak.

Hizmetçi elinde içkilerle salona girdi. Fırat onun yüzündeki yaraya benzer kızıllıkları yeni fark etmişti. Hizmetçi salondan çıkınca, çukurları belirginleşmiş gözlerini iyice açarak Fırat’ın yanına oturdu arkadaşı. “Bana senin kim olduğunu ve neden uzun süredir gelmediğini sordu.” Fırat, ilginin onun Sargın’la olan ilişkisinden başka bir yere dağılmasına sinirlendi. “Başka biriyle görüştüm diyorum.” O sırada merdivenler gıcırdayarak hafifçe sarsıldı. Fırat, oturduğu bej koltuktan merdivenlerden inen ojeli tırnakları seçebiliyordu. Bembeyaz tenini tozpembe, ince bir kumaş örtüyordu. Omuzlarına salınmış sarı saçlar da gün yüzüne çıkınca Fırat’ın kalbi neredeyse duracaktı. Sargın’ın görmeyi beklediği yüz kesinlikle Fırat’ınki değildi. Ancak ifadesini değiştirmedi. “Hoş geldin Fırat.” İçkisini masaya bırakıp geğiren arkadaşı boğazını temizleyip konuştu. ”Sargın bana buluştuğunuzu söylemişti dostum. Sahi iyi yapmışsınız. İyi ki vermişim sana numarayı.” Kızın yeşil gözleri bir kedininki gibi parlıyordu. Bir basamak daha inmeye cesareti yoktu. Fırat’ın bedeninin özlemi, cılız bedenini ürpertti. Arkadaşları konuşmaya devam ediyordu. “Ay, gördüğü anda bayıldı eve. Sabahları arka bahçede uzanıyor. Yakın zamanda ona bir hamak kurmayı düşünüyorum ama kurma işlerini pek beceremem. Yardımcı olursun değil mi Fırat?” Kara gözlü oğlanı omuzlarından sarstı. “Fırat?” Fırat ayaklandı. ”Dostum, benim sakallarımı kestirmem gerekiyor. Tekrar geleceğim.” Sargın’ın yarı örtülü vücudundan kaçarak çıkış kapısına attı kendini. Sargın’ın sonraki adımının o meymenetsiz çocukla evlenmek olduğunu biliyordu.

Bir hafta bekledi. Kızın çekip gitmesini umuyordu ama bunun gerçekleşmeyeceğini içten içe biliyordu. O hafta pek yemek yemedi. Zaten asıl beklediği gün, kızın çekip gideceği gün değildi. Sargın’ın o yaşantıyla iyice bağ kurmasını bekliyordu. Yeşillikler içindeki hamakta sabah esintisiyle sallanmasını, lekesiz bej koltuklarda gazete okumasını, akşamları uyumak için bir kadeh kırmızı şarap içmesini, çok sıcakladığını söyleyerek meymenetsiz adamdan ayrı yatakta yatmasını, çamaşırlarını başka birinin yıkamasına alışmasını bekliyordu. Bir hayat nasıl yaşanır görsün istiyordu. Pazar akşamı ütülü gömleğini giyip çıktı. Sakalını kesmişti.

Arka bahçenin çitlerinden atladı. Salonun camla kaplı kapıları ardına kadar açıktı. Dört buçuğu gösteren saatin tıkırtısından başka ses yoktu. Herkes uykudaydı. Usulca üst kata çıktı. Tek tek aralık kapıların ardına baktı. Sargın, üzerine yarı çekilmiş battaniyesiyle çalışma odasının koltuğunda yatıyordu. Geniş yataklı odaya süzüldü, titreyen elleriyle etheri pamuğa döktü. Zaten uykuda olan adamı bayıltmak zor olmadı. Belinden çıkardığı bıçakla arkadaşını, gözlerini kapatıp denk gelen yerlere hışımla vurarak bıçakladı. Kendi üzerindeki gömleği çıkarıp kanlı bıçağa sardı. Odadan çıkmak için arkasını döner dönmez yüzünde flaş patladı. Sargın’ın titreyen elleri telefonu yavaşça geceliğinin cebine koymasına yardım etti. Gözyaşları boğazına kadar akmıştı. “Beni de öldür.” Sümükleri üst dudağından ağzının içine akıp damağında tuzlu bir tat bırakmıştı Sargın’ın. “Eski hayatıma dönemem Fırat. Polisler yolda. Hâlâ vaktin varken beni de öldür.” Kara gözlü adam hiç tepki vermiyordu. Sargın bağırdı. “Neden güzel bir hayat yaşamama izin vermedin bela herif?” Fırat kaşlarını çattı. “Yaşamak üzere olduğun hayata güzel mi diyorsun? Süs köpeği mi olacaktın onun yanında?” Kız Fırat’ın üzerine atıldı “Ne köpeği olacaksam olacağım. Neden evlenmemi beklemedin?” Polis sirenlerini duyan Fırat korkuyla kızı üzerinden itti ve yatak odasının penceresine tırmandı. Sargın yerde emekleyerek Fırat’ın fırlattığı bıçağa uzandı. Onu kendi karnına saplarken hiç elleri titremedi.