Zaman bizzat değerlidir fakat bizlerin zamana muamelesi ya da zaman muhakemesi sonucunda "zamanımız" değerini yitirebilir. Zaman algımıza, zaman kavramına yüklediğimiz anlama ve doğal olarak zamanımızı neye harcadığımıza veya zamanımızı ne ile değerlendirdiğimize bağlı olarak zamana verdiğimiz değeri görebiliriz. Bir başka ifadeyle, akıp giden zamana karşı mı, yoksa onun aktığı yöne doğru mu kürek çekiyoruz, gözlemleyebiliriz. Zamanla uyumlu mu, yoksa zamana karşı mı... Dahası pervasız, umarsız ve kayıtsız bir şekilde mi kürek çekiyoruz zamana, yoksa dikkatli, bilinçli ve özenli bir biçimde mi bunun da farkına varabiliriz? "Zamanımız" derken "zamana hükmetmek" gibi bir şeyi ifade etmiyorum elbette. Bu mümkün değil zaten. En başta söylediğim gibi, zamana karşı tavrımızı kastediyorum. Zamana mahkum mahluklar olduğumuzun gayet bilincinde bir şekilde söylüyorum. Zaman; kimilerinin farkına varamadığı, ne yapacağını şaşırdığı ve böylece esarete sürüklendiği şeffaf bir kafestir. Kimileri içinse sınırları belirli olmakla birlikte bu şartlarda gerçekçi olunduğu sürece verimli şeyler elde edilebilen bir kafes. Evet, her iki koşulda da zamana bağlıyız. Gerçek bu, zaten gerçekleri kabullendiğimiz sürece zamanı idrak edebiliriz.