Aylardır bu tatilin gelmesini bekliyordu.Yoğun bir yıl geçirmişti. Artık inzivaya çekilip tüm bunlardan kurtulmalıydı. Her yıl aynı şeyi söylüyordu fakat unuttuğu şeyler vardı. Ne zaman kendini işinden alıkoysa geçmişindeki o kırgınlıkları film şeridi gibi geçiyordu gözünün ününden. İnsan kime kırılırdı en çok? En sevdiğine mi, en güvendiğine mi?İşte Umay da birine çok güvenmiş ve çok sevmişti.

Bu yıl bir karar vermişti. Yirmili yaşlarından beri gitmediği o yere gidecekti. Belki de oraya gidip geçmişle yüzleşince bitecekti her şey.

İznini onaylatıp fakülteden ayrıldı. Şimdi güzel bir karavan bulmalı ve özlem duyduğu o yere gitmeliydi. Birkaç siteye baktıktan sonra tam istediğini buldu. Birden heyecanlandı. Sonra geçti. Son on yılı hep böyleydi zaten.

Biriktirdiği dergileri, ilk gençlik yıllarından kalma kitaplarının da olduğu bir kutuyu koydu önce. Yıllardır açmamıştı o kutuyu gerçi. Şimdi niye onları götürme isteği duydu, o da anlam veremedi. Onları neden hâlâ sakladığını bile bilmiyordu. Adeta bir sır gibi saklıyordu. Ve bir de teknolojiye meydan okuyan yıllardır yanından ayırmadığı radyosu olmadan olmazdı.

Sekiz saat süren yolculuğun sonunda varabilmişti. O köyün girişine yaklaştığı an kalbi çıkacak gibi atmaya başladı. Dinlediği şarkı bile o sesi bastıramıyordu.

Cennet denecek kadar güzel bir manzaranın karşısında durdu. Tatilini burada geçirecekti. Birkaç tanıdıkla karşılaştı ve bu tuhaf bir şekilde huzur verdi ona. Nasıl oluyor yıllarca kaçtığı bu yer birden ona hem sahip çıkıyor hem huzur veriyordu?


Yıllardır böyle güzel uyumamıştı. Kalktığında çocukluğunu anımsatan bir koku hissetti. Her şey unutuluyor ama bir koku yıllar öncesine götürebiliyordu insanı.

Manzara eşliğinde kahvaltısını yaptıktan sonra akrabalarını ziyaret etmek üzere çıktı. O güzel havayı yüreğine doldurarak yürüyordu. Ne kadar çok özlemişti buraları.

Birden karşı sokaktan çıkan birini gördü. "Hayır, lütfen o olmasın." dedi içinden. Daha da içerisi "On yıl oldu görmeyeli, merak etmiyor musun?" dedi.

Kendine çeki düzen vererek yoluna devam etti. O beni görmedi diyerek avuttu kendini. Nasıldı şimdi bilmiyordu. Yıllardır her gün onu anımsadı ama bir kez olsun kimseye sormadı.

Umay kendini boşuna avutuyordu. Ahmet onu görmüştü. Umay'ı her zerresine kadar tanıyan bu adam onu karşısında görüp tanımayacaktı ha!

İçindeki küller yeniden alevlenmişti. "Bir kadın on yaşında neyse otuz yaşında da aynı mı olurdu? İnatçılığı saçlarına bile yansımıştı. Rüzgârla savaşıyordu. Zaten ben onun bu hâlini sevmemiş miydim? Peki ama sonra? Bunca yanlış neden olmuştu? Bana ne olmuştu ki canımdan çok sevdiğim kadını üzmüştüm hem de hayatını mahvedecek kadar."