Kızıl denizleri aşmış bir canavar yükseliyor göğsümden.

Hafızamla bütünleşmiş bir Ay var önümde.

Yalnızlık koynuma yatmış.

Kalbimde şiddetli bir çarpıntı

Yüzümde geçmiş bir elin sıcaklığı

Yüzyıllarca yaşatmış cehennemi.

Bu cehennem neyden?


Şimdi

Eski bir nehrin sürüklediği

Eski, bozulmuş su yollarının çizgisinde

Yaşamaya değmiş bir hatıra bulma arzusundaysan

Hiç boşuna yorulma

Bulamayacaksın.

Ama unutma!

Aşkın sonucu gerçekleşirken

Ben çırpındığımda birkaç zayıf kıvılcım için

Güneş ona kefil olduğu halde

Ay, sana ışık veremem demişti.

Ama kıpkırmızı bir denizin en dibinden çıkan canavar

O yakamozlar yüzünden bana diş biliyordu.

Hatırla.


Ömrünü bir yalnızlık olarak yaşayacaksın.

Bu topluluk, bu gürültü dert olmuşsa göğsüne.

Ve şu masum ormanlar

Köklerine sahtelikler ve oyunlar karışmış sinsi ağaçlar yüzünden

Hiç huzurlu gözükmüyorlar gözüme.

Gerçek görünenler çoğalıyor ama gerçek hiç olmuş mu ki?

Yalnız ölüler, yalnız ben ve kalabalık feryatlarımız.


Gün olacak annemin tesellileri de kâr etmeyecek.

Bulanık sanrılarım da bir bir kaybedecekler görüntülerini.

Sıradağlar bütün ilerleme arzumu emecek

Ve sonsuz bir çömelmeyle bekleyeceğim hiç gelmeyeni.

Ne zaman iç geçirsem yıldızların uzaklığına

Bir ay saracak kollarımı.

Saracak kollarımı itelercesine.