Bir an duraksadı ve etrafına baktı. Tepsi tepsi kurabiye vardı tezgahın üstünde. Hepsini o mu yapmıştı? Belli ki o acı olayla yüzleşecek gücü olmadığından dikkatini dağıtmak istemişti. Beyni uyuşmuş gibi hissediyordu.


Aynaya baktı. Gözlerindeki ışığı ve yanaklarındaki pembeliği kaybetmişti. Yüzü griye bürünmüş ve donuklaşmıştı. Nasıl da unutmuştu kim olduğunu? O güzel, cesur ve şirin roman kahramanlarından biri olduğunu sanmıştı bir süreliğine. Fakat öyle olmadığı için hikayenin sonu hüsranla bitmişti. Buradan anlamıştı ki fazla kitap, fazla şiir ve fazla hassas olmak da insanı zehirleyebiliyormuş. Kendisi bile bahçedeki çiçeklerin en güzellerini seçerken odasını süslemek için insanları nasıl suçlayabilirdi ki güzeli sevdiklerinden dolayı? Belki de artık kitapların dünyasından gerçek hayata dönmesi ve olmayacak hayaller kurmayı bırakması lazımdı. Uzun süredir tuttuğu gözyaşları usulca yanağından süzüldü. "Siz de mi?" dedi. "Siz de mi beni terk ediyorsunuz sevgili gözyaşlarım?" Dakikalarca ağladı.


Kendiyle ve düşünceleriyle başbaşa kalmaya katlanamıyordu. Düşünemeyecek kadar yorgun hissediyordu. Kurabiyeleri paketledi ve mahalledeki çocuklara dağıtmak üzere kendini dışarı attı.