Azerbaycan Edebiyatı, diğer tüm Türk dünyası edebiyatlarında olduğu gibi egemen ideolojinin baskısına maruz kalmış, özgürlüğünü elde ettiği Ekim 1991 yılından bugüne kadar da çok hızlı bir şekilde edebiyatını şekillendirmiş ve geliştirmiştir. Tarihinde birbirinden değerli ilim adamlarının, şairlerin, güçlü masalcıların yer aldığı Azerbaycan, köklü kültürel birikimini uzun yıllar süren Sovyet zorbalığının ardından daha belirgin şekilde ifade edebilmiştir.


20. yy’a kadar edebî türler konusunda özgün eserler veren Azerbaycan Edebiyatı, Sovyet Birliği'nin kurulması ile birlikte mevcut diktatörlüğün kurallarına uymak zorunda kalmış ve 1960’ların başına kadar kayda değer nitelikte eserler üretememiştir. Fakat 1960 yılı siyasi olayları ile -Stalin’in ölümü- yönetimdeki ufak değişimler ve hareketlenmeler Azerbaycan’ı ve edebiyatını da etkilemeye başlamıştır. Zaten belli bir birikime ve kültürel geçmişe sahip olan Azerbaycan Edebiyatı bu süreçte ivme kazanarak âdeta bir devrim gerçekleştirmiştir.


Postmodern Edebiyat, son dönem dünya edebiyatlarını da etkilemeye başlamıştır. Her edebiyatın roman türünü etkisi altına alan bu tür, geçmiş ve günümüz arasında bir köprü niteliği göstermiş ve geleneğin, gelenekçiliğin modern bir üslupla yansıtılması sağlanmıştır. Usta Azerbaycan romancısı ve dil bilimci Elçin Efendiyev’in son romanı da Azerbaycan Edebiyatı'nın geldiği son noktayı ve hatta Azerbaycan’ın tarihindeki gelişmeleri masalsı bir incelikle bizlere aktarıyor.


Tarihin Ayak İzleri

Tarihin tekerrürden ibaret olduğu kalıplaşmış bir şekilde dimağlarımıza işlenmiştir. İşlenmiştir işlenmesine fakat hiçbirimiz bundan ne bir ders çıkarırız ne de hakkıyla tarihi araştırırız. Türk dünyası devletlerinin geçmişten günümüze kadar yaşadıkları zulmü, hainlikleri, entrikaları belki de tarih kitaplarında üzerine değinilmiş birer madde olarak hatırlıyoruz. Fakat hâlâ günümüz politikalarına ve dayatılan siyasete hep birlikte şaşırıyoruz. Hâlbuki bu üzücü ve bir o kadar sarsıcı olaylar birden bire peyda olmadılar. Her biri geçmişte kelebek etkisi gibi birbiri ardına alınana kararlar neticesinde ortaya çıktı. Elçin Efendiyev’in eseri de tam da bu krizlerin orta yerinde gerçekleşen bir hadiseyi kurguluyor. Bir diğer tabirle “Elçince” ahlaki sorunları irdeliyor.


Roman bir bilinç akışı tekniği ile başlıyor. Başlarda ne ya da kim olduğu anlaşılamayan bir bilincin yansımalarını görüyoruz. Roman kurgusal bir olay örgüsüne sahip gibi görünse de birebir kronolojiyi takip ediyor. Rus Çarlığı'nın en heybetli dönemi olan 19. yy başlarında, Bakü’de başlıyor her şey. Azerbaycan hanlıklar tarafından yönetiliyor o vakitler. Henüz Türk birliği söz konusu değil, zaten Türk birliği hiçbir zaman söz konusu değil. Elçin tam olarak da bu eksikliği haykırıyor aslında eserinde. Türk’ün Türk’e kırdırıldığı yıllar, büyüklü küçüklü iktidar savaşlarının, toprak kavgalarının, veliaht rekabetlerinin ardı arkasının kesilmediği bir dönem.


Rus ordularının gözlerini diktiği Türk diyarlarında ünlü Başkomutan Knez Pavel Dmitriyeviç Sisianov’un zafer elde ettiğini düşündüğü bir anda “başına” gelenler ve ardından başta hanlıklar olmak üzere tüm Avrupa ve Rusya’nın etkilendiği olaylar silsilesi. Kimi gerçek kimi kurgu karakterlerin çocukluklarından yetişkinliklerine kadar olan hayat hikâyelerinin de hatıralar şeklinde aktarıldığı ustaca kurgulanmış bir eser “Kafa”.


Şubat Soğuğu ve Ruslar

1806 yılının şubat ayında Bakü’nün çifte kapısı önünde atı üzerinde tüm kibriyle giden Knez Sisianov, beklediği şehrin anahtarı yerine ölümün soğuk yüzüyle karşılaşmıştır. Hüseyin Kulu Han’ın yönetimindeki Bakü Hanlığı, asilzâdelerden Mahmut Bey’in fevri bir kararı ile içinden çıkılamaz siyasî bir krize girmiştir. Knez Sisianov bizzat ekselansları Aleksandr tarafından görevlendirilmiş, oldukça önemli bir mevki ve saygınlığa sahip Gürcü asilzâdelerinden gelen soyuna rağmen tutkulu bir Rus askeridir. Romanın ilk bölümünde Rusların gözünden Kafkasya halkı anlatılır. Rusları ve Rus tarihini gayet yerinde olaylarla kurgu haline dönüştüren Elçin Efendiyev, şubatın soğuğunu bir Rus askerinin buz gibi bakışlarıyla özdeşleştirir.


“Elçince” Bir Dokunuşla Tarihten Masallara

Özgün bir kurguya sahip olan roman, birçok farklı karakterin -ki bu karakterlerin her biri farklı bir halkı temsil etmektedir- gözünden gelişen olayları ve bu olayların en basitinden bir hizmetçiyle en güçlüsünden bir hükümdara kadar olan etkileri yansıtılmaktadır.


Romanın genelinde sezilen masalsı anlatım yer yer fantastik olaylarla da okuyucuya farklı bir deneyim yaşatmayı başarmıştır. Bakü Hanlığı'nda öldürülen Rus General Sisianov, yaşarken de ölüyken de paha eden bir karakterdir. Bu sebeple başta Hüseyin Kulu Han olmak üzere heyetin aldığı kararla birlikte kafası kesilerek o sırada Rusların ve birçok hanlığın bölgedeki rakibi Kaçarların, Şehinşah’a yani Feth Ali Şah’a hediye edilmek üzere yola çıkarılır. Romanın başında ve belli bölümlerinde de cismani bir varlığa ait olmayan konuşmaların, kesik kafanın sahibi Sisianov’a ait olduğunu fark ediyoruz.


Psikanaliz ve Hamlet Yaklaşımı

Bir enerji olarak aktarılan ve Sisianov’un ruhuna ait olduğunu tahmin ettiğimiz bilinç akışı, gerek ânda gerekse de geçmişte çeşitli gezintiler yaparak birçok olaya şahit olmaktadır. Bir nevi vicdani muhasebe içerisinde düşüncelerde gezindiğini fark ettiğimiz ruh, kesik kafa ile birlikte yolculuğa devam etmektedir aynı zamanda.

Yolculuk boyunca görenleri etkisi altına alan ve vicdanlarını sorgulatan kesik baş herkeste farklı şeytani düşünceleri de ayaklandırmaktadır. Birçok insanın âdeta görünenin ardında gizlediği yüzünü ortaya çıkaran kesik baş, yanı başından ayrılmayan ruhu ile birlikte son görevini yerine getiriyor gibidir. Ünlü İngiliz yazar ve şair William Shakespeare’in Hamlet adlı oyununa birçok bölümde kendi üslubunca atıflarda bulunan Elçin, her bir karakteri bir milletin psikanalizi gibi kurgulamıştır.


Bir dil bilimci, bir edebiyat profesörü, bir politikacı olan Elçin Efendiyev’in son romanı Kafa, birçok açıdan Azerbaycan Edebiyatı'nın gelebileceği mükemmelliği bizlere göstermektedir. Tarihin tabiri caizse tozlu sayfalarını aralayarak masalları, efsaneleri ve gerçekleri okuruyla buluşturan bir eserdir. Elçin Efendiyev’in ne kadar usta bir yazar olduğunu, bir toplumun kendi öz vicdani muhasebesini nasıl yapması gerektiğini ve ne yazık ki tarihin eğer gerekli dersler alınamazsa kendini sürekli olarak tekrar edeceğini sayfa sayfa vurgulayan bir eserden bahsediyoruz.


İnsanlığın geldiği noktaya bakılırsa ne geçmişten ders alınıyor ne de geleceğe dair korkular geçiyor, ânın içinde var olabilmek de sanırım yalnızca küçük bir güruha kısmet oluyor. Acı olayların, kederlerin olabildiğince uzak olması ve bilginin ışığının bizimle olması dileğiyle.