genç ölmemeye kızgınım,

yaşama uğraşı sabahtan sabaha çığlık çığlığa artıyor.


yaksam mı yıksam mı bütün kelimeleri, şu eşyaları.

bilmiyorum bildiğim tüm şarkılar bitince ne yapacağım.

sadece bir tabut kaldı ayaklanmaya,

bir tabut.


benim sesim,

bitik bir çiçeğin hüznünde mevsimsiz gizleniyor.

maskem süslü,

maskem mutlu,

maskem parmak izleriyle dolu.

maskem takılamaktan biraz da vintage.


o berrak sayfalar yitip gidiyor,

bir gençliğin bitişini sol gözümün altında gizliyorum.

vakti vardı susup durulmanın oysa ben sabırlı bir insanın gölgesi bile değilim.

hüznün sonsuz içtenliğinde yeşerip kendime sarılıyorum.


ben hiç böylesini duymamıştım,

biraz da korkaklığımdan nefes alıyorum,

içimden yağmalanan şehirlerin sesi yükseliyor,

güneşin batışına anlamlar yüklemek niye?

neyin günaydını duyduklarım?


niye dün aynısının bir benzeri için bitip gidiyor,

durmadan parmaklarım terliyor.

koşup koşup yetişemiyorum, 

yetişsem bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden.


yazmayı bıraksam belki biraz iflah olurum,

her sabah uyanmak yetmiyor yaşlanmak için.

acım ve var oluşum büyülü ve sıcak.

ömrüm kaçan kiracıların gölgelikleri gibi kapkaranlık.


camide toplanan kalabalıkların benim için olmasına dua edeceğim,

sular çekildiğinde,

tekrar tekleştiğimde,

bir bardak suya kendimi bırakacağım.