Anayurt Oteli, Atılganın modern kurgusudur. Fakat içinde postmodern unsurlardan geçilmediğini de görüyoruz. Özellikle bilinç akışı, noktalama işaretlerinde ya da dildeki yapıbozumculuk vs. Bu otelde hayatın içindeki hemen her şey var: argo, çıplaklık, sapkınlık, cinsellik, natüralizm, realizm... Anayurt Oteli ise ironik bir isimdir. Ana kucağını temsil eder. Otel gibi geçici mekanı, kalıcı bir yuvaya dönüştüren imgesel bir isimdir. Anne ve babasını kaybeden çelimsiz Zebercet için bu otel, ana kucağı, ana rahmi, kaçış noktası vb.dir. Zebercet demişken, divan şiiri aşinaları bu adın anlamını çözecektir: Zümrütten daha açık yeşil ama zümrüt kadar değerli olmayan bir taştır. Normal anlamda ise sarımsı bir demir, bir madde olarak kullanılır. Yazık, Zebercet hem çelimsiz, hem değersiz hem de sapkındır. Bu da karakterin ismini de kendisini de değersizleştirmedir. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi bir anti-tiptir kendisi. Romanda temizlikçi kadın cinsel bir obje, Zebercet ise bir sapık. Aralarındaki ilişkide kadın ne kadar ağır uyuyor ve umursamıyor olsa da düpedüz tecavüzdür. Üstelik üst kattaki yaşlı adam ve yanındaki oğlanın meselesi daha enteresandır. Pedofili olduğunu düşünüyorum. Neyse Zebercet’e dönersek muhtemelen küçükken annesi ve babasından ve çevresinden gördüğü “alay”lar onu kimlik ve cinsel kimlik bunalımına sokmuş. Çelimsiz, çirkin, ince sesi ve vücudu her zaman alay konusu olmuş ve ortaya enteresan bir tipi çıkarmış. Romanda iki ayrı Zebertcet görüyoruz üstelik; otelin içindeki ve otelin dışındaki Zebercet. Otelin içindeki Zebercet, şizofrenik biri. Kurduğu cümleler hep aynı. Oda var efendim, oda yok efendim, buyrun efendim... Otel dışındaki Zebercet; özgüvensiz, yürümeyi bile beceremeyen, bir bardak rakıyı yarım bırakan (özgüvensizlikten), paranoyak (herkes ona bakıyor sanıyor) ve tedirgin biri. Çünkü hala dışarıdan alay bekliyor. İnce, çelimsiz, çirkin bir adam olmasından ötürü. Ankara treni ile gelen kadından sonra değişen Zebercet, biraz da Oblomov gibi değil mi? Daha dışa dönük, alışverişe çıkan bir adam oluyor. Temizlikçi kadının tecavüze uğrada dahi uyanmaması da Woolf’un Orlando’su gibi değil mi? Bence öyle. Yıllardır sebebini bulamadım bunun. Bu kadın neden uyanmıyor? En sonunda da absürdizm demekle yetinebildim. Ne ölü, ne de sağ bir yaşamım karakteri: Zebercet. Anna Freud’un bir tespiti vardı yanlış hatırlamıyorsam çocuklarına cinselliği öğretmeyen ya da çocuklarına cinselliği yanlış öğreten ebeveynler yüzünden bebekler/çocuklar, ileride muhtemel sapıklar olacaktır, gibisinden bir sözdü. Tam hatırlayamadım. Ama işin özünde; Zebertcet askerde kaba tabirle “randevu evi”ne dahi gittiğinde oradaki kadınların “küçük asker” diye gülmeleri ve küçük yaşta itildiği kimlik bunalımı vardır. Ezcümle tahlili uzun ama uzatmaya da gerek yok sanki. İşin özü ortada. Ama son bir görüş eklemek isterim. Madem Zebercet’i hem sapık hem katil yaptık, intihar ettirdik; madem eser bunca katarsisi içinde barındırmış sonu masum bir intiharla bitmemeliydi. Belki de temizlikçi kadın bir gün uyanıp onu öldürmeliydi.