birazdan arap kağıdına iki küfür sarıp

tükürecek kaderin katı ve çelimsiz suratına

unutup bütün sancılı rüyaları

sayıp teker teker böbreklerindeki taşları

sararmış dişleri ve bıyıklarıyla gülümseyecek sonra

görenler, huyundandır diyecekler

ama suyunun ne kadar bulanık olduğunu

bilemeyecekler


birazdan hüznü sarıp tandır ekmeğinin arasına

yiyecek bir lokmada tanrı sofrasında

doyunca, sitem şarkıları söyleyecek

sesi duvarlardan, zamanlardan

ve yıllardan öteye ulaşacak

duyanlar, bir ses deyip geçecekler

ama bilemeyecekler

yılların katran yanığıdır bu

dağlarda geçen yağmurlu gecelerin

sabah alarmına geç kalan serçelerin

tamamlanmayan cümlelerin akşamlığıdır bu


siyah kasketi kıvırcık saçlarında, yayılırdı dağ başında

dünya ayaklarının altında

tüterdi bayat sevinci,

ve koşardı umudu, atların sırtında


dönüp bakınca geriye

etmediği küfürler kalmış olacak içinde

dilinde etmediği küfürlerin ve

dökemediği suların pişmanlığı...


birazdan alıp koca yılları terkisine

göçecek soyut alemlerin birisine