Dün Banu’yla sokaklarda dans ederek yürürken ilk defa gerçekten hayatta bir şeylere geç kalıyormuşum hissinin beni terk ettiğini hissettim. İlk defa gerçekten hayatı yakalayabilmişim gibi. Peşinden kovaladığım hayat buymuş aslında diye düşünüyordum. Küçükken her istediğimi yapabilecek yaşa geldiğimde, özgür olacağımı zannederdim. Gençlik o yüzden sıcacık; hayat istediklerim ve yapabileceklerimle dolu, yollar upuzun, seçenekler çok fazla gelirdi. Kocaman, parlak bir dünya. Ama aslında büyüdükçe insanın içindeki yol ayrımları çoğalır, geride bıraktıkları gönlünde yer eder böylece bütün seçenekler bir çeşit zorunluluğa ve acıya dönüşürmüş. İnsan peşinden koştukları uğruna geride bıraktıklarını, vazgeçtiklerini görünce özgürlükle asıl savaşı başlarmış.
Dün gece ise ilk defa hayat bizim peşimizden koşmaya, biz ise dans ederek, cilveler yaparak ondan kaçtık. Sokaklar boyunca dans ederken, yıllardır omzumdan atamadığım yol ayrımları, geride bıraktıklarım ve gençliğin sıcaklığı ile özgürlükle olan savaşımı geride bıraktım.
Dün gece seçtiklerim ya da geride kalanlar yoktu, sadece biz ve üstümüzden esen rüzgârların arasında attığımız adımlar ve gökyüzüne doğru dağılıp giden dansımız vardı; "Pretty woman, don't walk away..."