Umut yok.
Umudum yok. Hem de hiç…
Günler geçiyor.
Ki bu zamana kadar aylar aylar geçti zaten,
Hâttâ yıllar yıllar daha...
Ve hâlâ hiçbir şey yok ortalarda
Sanki akış yok, sanki gelişme yok, sanki ilerleme yok, sanki oluş yok… Öylece kalakaldım buralarda;
Ruhumun, bu hayatın, bu dünyanın, fizik aleminin hissettirdiği tüm o manasızlık ve boşluklarla…
Başıboş bırakılmış gibi,
Sesim bir türlü duyulmuyormuş gibi,
Duyulsa da yardımıma bir türlü koşulmuyormuş gibi,
Öylece bırakılmışım gibi buralarda...
Hareket edemiyor gibiyim adeta
Nereye gideceğimi, tam olarak neler yapacağımı bilmiyorken nasıl koşabilirim ki daha da uzaklara...
Olsun, bilmesem de kendimi öylece atıversem oralara buralara
Ama o zaman da avare gibi bir şey olup çıkıvereceğim başıma
Ne yapacağımı bilemez bir şekilde, sanki ellerim kollarım bağlıymışçasına duruyorum ortada
Bekliyorum işte zamanın geçmesini elimden geldiğince sabırla
Sanki bir gün gelecek, bir mucize oluverecek hayatımda
Ve işte o zaman gerçekten değecek tüm bu yaşanılanlara...
Bunun inancı, umudu ile geldim bir şekilde bu anlara
Ama dönüp bakıyorum da;
Öylece hoyratça geçmiş zaman,
Kendi kendime sayıklayarak:
‘’Bir gün, bir gün daha’’…
Ve işte o zaman çarpıyor artık durumun gerçekliği suratıma suratıma
Meğer boşunaymış tüm o bekleyişler, dayanıklılık gösterileri kainata
Sadece akıverip gitmiş işte günler, aylar, hatta yıllar benim tanıklığımla
Ve ben tüm bu oluşsuzluklara rağmen kaybetmemişim umudumu ısrarla ve inançla
Bunu fark ettiğim her sefer kızıyorum kendime defalarca
Bunca olmama hâline rağmen hâlâ nasıl oluyor da inanıyorum ki vizyonlarımın gerçekliğim kılınacağına...
Bir gün, bir gün daha…
Şans veriyorum hayata
Ama güneş doğuyor, güneş batıyor ve yine hiçbir şey değişmiyor hayatımda hayallerim doğrultusunda
Bir günden öbürüne savrulup duruyorum işte ipi kopmuşçasına
Algılarım tuhaflaşmaya başlıyor sanki daha da, daha da...
Her günün bir vakti toparlanmaya çalışıyorum tepeden ayağa
Tam kendimi ikna edip hayata yeniden bir yerinden tutunduğumu sanıyorken,
Çok değil birkaç saat sonra tekrar düşüveriyorum o hayırsız boşluk hissi çukuruna…
Bir gün, bir gün daha…
‘’Ha gayret, biraz daha şans ver hayatının akışına!’’
Diye diye geçirdim yine bir gün, bir gün daha…
‘’Olur öyle, insansın işte…’’ diyor bir tarafım sürekli, sinir bozucu bir rahatlıkla
Tamam, insanım da;
Nereye kadar gidecek bu sonsuz belirsizlik ve bilinmezlik serabı,
İçimi susuzluktan yaka yaka...
Ana, an içerisinde yapacaklarıma odaklanmaya çalışsam da
Bu kayboluşlar ve savruluşlar arasında artık hissetmiyorum hiçbir şeyden derinden bir tatmin ve mana…
Sanki bir daha hiç lezzetini duyumsayamayacakmışım gibi hayatın renklerinin doyasıya,
Adeta tat kaybına uğramışçasına…
Ama üzülemiyorum bile artık tüm bunlar karşısında,
O denli sıkılmış ve bunalmışım ki bunların olanca yoğunluğu ve istikrarlı mevcudiyeti boyunca…
Bilemiyorum bir daha sağlam ve coşkulu şekilde içimden tutunabilir miyim bu hayata
Zira şu an herhangi bir şeyin ihtimali dahi hissettirmiyor tam olarak bunu bana...
Dünya değişik bir yer,
İnsan olma deneyimi zaten adeta bir kaos başlı başına…
Acılar, hazlar;
Umutlar, inançsızlıklar;
Kendini yeniden yapılandırmalar, çöküp yerin dibine dibine batmalar
Arasında savrulmacalarla…
Yaşamanın ve artık neredeyse hiçbir şeyin herhangi bir manası kalmadığında,
Öylesine kulaklığını takıp açtığın bir şarkının ruhunda çabasızca, kendiliğinden oluşturduğu kıpırdanmalarla
Aslında hâlâ yaşama tutunmakta olan ve henüz tat kaybına uğramamış parçalarının da olduğunu görüyorsun olanca tuhaflığıyla…
Ve işte sonra içinden yine söylüyorsun bağıra bağıra:
“E hadi madem,
Bir gün, bir gün daha…”