Masmavi bir akşamüstü, güneş tepelerin ardından bir dost dokunuşuyla veda ediyordu. Yıpranmış bir teknenin son zımparasını atan K, günün yorgunluğunu omuzlarında hissetti. Derin bir nefes verip güneşin dostça selamını karşıladı. Küçük bir gazinodan yükselen yasemen kokusu, aşığının ılık meltemi gibi yüreğini kapladı. Oturduğu yerden kalkıp denize yaklaşırken aklında ardında bıraktığı sevgilisinin yaşlı gözleri, dilinde bir demet yasemen şarkısı vardı. Cebinden hiç çıkarmadığı tütün kesesini açıp kendine bir sigara sardı. Rüzgarla savrulan dumanda sevgilisinin yüzü belirdi. K, yıllardır sadece ona böylesi bir aşk beslemişti. Kaybettiği sevgilisini, kilit üstüne kilit vurulmuş eski acısını kalbinin gizli dehlizlerinde saklar, kimselere ondan bahsetmezdi. Yaza yetiştirmek istediğini söylediği bu eski tekneyi de bu yüzden onarmaya başlamıştı. Kumsalda oturup onu beklediğini anlamasınlar diye aklınca kendine bahaneler buluyordu. Herkes biliyor, diye düşündü. Ne kadar inkâr etsem de onu sevdiğimi herkes biliyor. O da beni seviyor biliyorum. Olmayacak bir dua gibi her an âmin dediğimiz bir iş bu. Sabahları gözlerini açtığında aklından geçmediğimi söylüyor, beni sevmediğini, istemediğini... Yine de vücutlar yalan söylemez. Onca insan arasında birbirimize nasıl çekildiğimizi o da hissediyor.


Bir balıkçı teknesi gözlerinin önünde ağır ağır ilerledi. Güneşin son ışıkları da ufukta yok olmuştu. Derin bir iç çekip çantasını omzuna astı, ağır ağır evinin yolunu tuttu. 

Yolda kimseye denk gelmediğine seviniyordu. Bu aralar insanlardan uzakta tek başına olmak gibi bir huy edinmişti. Arkadaşlarının arasında kendini fazlalık buluyor, hiçbir sohbete katılamıyordu. İçindeki adlandıramadığı bu inziva arayışını bazen bir bebeği kucaklar gibi sarıp sarmalıyor bazense ondan da kaçmak istiyordu. Kaçıp saklanmak, görünmez olmak isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Sonra, kendini dostlarının arasında ya da sokaklardaki kalabalıklar içinde buluyordu. Caddelerde kendinden geçmiş bir şekilde saatlerce yürüyordu. Böyle zamanlarda yanından eksik etmediği tütünü ona eşlik ediyordu. Ardından akşam gelip çatıyor ve kasveti daha da artıyordu. Geceleri ise en kötüsüydü. Düşüncelerinden sıyrılıp bir iki saat uyuduğunda kendini şanslı sayıyordu. Ancak bu gece uyku tutmamıştı. Tek kişilik eski karyolasından kalktı, dedesinin elleriyle yaptığı kiraz ağacından masaya oturdu. Yazı masasındaki kâğıtlara ve kaleme dokundu, sanki onlara gözünü kırpmadan bakarsa anlatmak istedikleri sihirli bir el tarafından kaleme alınacaktı. Aklında bir maraton varmış gibi düşünceler ve hayaller ardı sıra koşuşturuyordu. Kalemi eline aldığında sakinleşti. Şimdi eski bir şarkı beyninin kıvrımlarında akmaya başlamıştı. Tıpkı kurak bir ovayı besler gibi düşüncelerini peşine takıp yüreğine doldurdu. K, uzun bir aradan sonra ilk kez o gece sevdiğine bir mektup yazdı. Diğerleri gibi hiç postalanmayacak uzun ve sitem dolu bir mektup daha...