Bugün yine tüm varlığımı saran o karanlık düşüncelerle dolu bir gündü. Kendimi bir günahkar gibi hissettim, isyanın ateşi içimi yakıyordu. Bu dünya, bu hayat neden bu kadar acımasız? Kaderimiz yazılmış mıydı yoksa? Yoksa kader diye bir şey var mıydı?

Birçok kez düşündüm, birçok kez araştırdım, ama cevaplar bulamadım. İnsanların doğdukları andan itibaren yaşamaya mahkum oldukları bir düzende, neden bu kadar çaresiz hissediyoruz? Belki de bu çaresizlik, insanın doğasıyla birlikte gelir. Evet, belki de doğuşumuzdan itibaren içimizde yatan bir isyankardır, ve bu isyan her gün biraz daha büyür.


Nerede doğduğumuz, hangi aileye ait olduğumuz, bunlar bizim seçimimiz değildi. Belki de bu hayatta birçok şeyi seçme özgürlüğümüz yoktu. Ama yine de, seçimlerimizin ardında yatan bir kader olduğunu düşünmek istiyoruz. Seçimlerimiz bizi şekillendirir, fakat hayatımızın akışı, kaderin ellerinde gibi durur.


Yaşam... Birçok anlam taşıyan, karmaşık bir olgu. Bazen güzellikler sunar, bazen de acılarıyla yüzleştirir bizi. İnsanlar arasındaki eşitsizlik, haksızlık, sevgisizlik, bunlar yaşamın karanlık yüzleridir. Bütün bu zorluklarla başa çıkmak için güçlü olmalıyız, ama içten içe biliriz ki bazen gücümüz yetmez. O zaman isyan etmek istiyoruz, haykırmak istiyoruz dünyaya adaletsizliği.


Tanrı... Eğer varsa, neredesin? Bu acı dolu dünyada neden gözlerini kapatıyorsun? Belki de bu bir sınavdır, belki de Tanrı'nın insanoğluna verdiği bir imtihandır. Ama ben, bir günahkar olarak, kendime sormaktan kendimi alamıyorum: Tanrı neden bizi bu kadar çaresiz bırakır?


Philipp Mainländer'in dediği gibi, "Eğer Tanrı varsa, yaşamın hedefi acının sona ermesidir." Acı çeken insanların duaları neden yanıtsız kalır? Belki de Tanrı, acıyı anlamak, insanın içindeki isyanı görmek istemiyor. Belki de Tanrı, insanın acılarına kör, sağır ve dilsiz kalıyor.


Belki de gerçekten de, insanın isyanıyla yüzleşmek, onun içindeki karanlığı görmek gerekiyor. Ve belki de bu isyan, insanın doğasında var olan bir güçtür. Sosyolog Emile Durkheim'ın ifade ettiği gibi, toplumlar isyan etmeye ve bu isyanı dile getirmeye ihtiyaç duyarlar. İsyan, dönüşümün kaynağıdır, değişimin getiricisidir.


Bugün yine karanlık düşüncelerle dolu bir günlük yazdım. İçimdeki isyanın ateşi hâlâ yanıyor, kaderin çemberinden kaçmak istiyorum. Belki de bu günlük, benim isyanımın bir ifadesi olacak, belki de sadece bir çığlık olacak. Ama bilirim ki, karanlığın içinde bile umut vardır. Belki de bir günahkar olarak, isyanımı dönüştürebilirim, dünyaya bir anlam katabilirim.

Ve böylece bu günlüğümü sonlandırırken, Nietzsche'nin sözleri kulaklarımda yankılanıyor: "Umut olmadan yaşamak, bir günahkardan daha büyük bir günah.