Demirlerin sırtı kadar soğuk ve

Gemilerin güvertesi kadar uzun uzun

Üşümek ürpertisi gibi bakma öyle.

Gökkuşağını beline kuşak yapasım geliyor,

Geçtiğin her yeri altına boğasın diye.

Saçlarından hüzün eksik olmaz.

Sen zamanın bittiği ansın.

Küçük kıyametim her göz kırpışın.

Kelimelerin her seferinde,

Bir büyük adam öldürür içimde.

Bir memur umursamazlığında bakma öyle,

Daha çok trene binecektik seninle.

Çöp karıştıran amcalar,

Daha dert yüklü bakamazlar sen kadar.

Tüm şefkate muhtaç kediler,

Adın kadar sevimli gelemez elime.

Varlığın bir ihanettir ölüme,

Her zerresinden yaşam fışkıran.

Bakışlarının geçtiği her yerde,

Sessizlik öncesi bir fırtına kopar.

Bakma öyle!

Eflak, Boğdan ve Malta Adası'nı,

Veresim geliyor çeyiz niyetine.

Sen bir ölüsün,

Sen ölümsün,

Varlığınla varoluşu öldüren.

Kar tanelerini kıskandıran bir türkü,

İki dudağının arasındaki nefes.

Sesin uzaktan geliyor,

Sura üfler gibi bir ses.

Uzaklardan ancak net!

Urganlar dağıtıyor gülüşün,

Sanki sehpalara nispet.

Önce bitiyorsun,

Sonra yeniden,

Ve yeniden yaratılıyorsun fikrimde.

Sisifos'a şükrettiren bir işkence seni sevmek.

En namlı pehlivanları,

Susuşunla öldürecek,

Bir ses var içinde,

Titrek.

Ha gitti şimdi ha gidecek.

Sen ölüsün,

Sen bir büyüsün!

Nas, Felak ve bildiğim bütün dualar,

Fayda etmiyor,

Gülüşündeki düğümü çözmeme.

Sen bir ölüsün!

Rüyalar kadar gerçek!

Ha geçti ha geçecek