Sıcak bir haziran sabahında buz tutan bir ruh.

Baştan ayağa kadar sancı içinde bir beden.

Denizin ürpertici dalgalarını göz kırpmadan izleyen ve hayatın anlamsızlıkları arasında anlam arayan bir çocuk.

Kuşların çığlığı, denizin gürültüsü ve rüzgarların orkestrasını sessizce dinliyor.

Düşünce uçurumundan kendini boşluğa bırakıp, derin ve sonsuz düşüncelerin

içinde kendini buluyor.

Geçmiş ve gelecek arasındaki köprüde, umut otobüsünde uzun bir yolculuğa başlıyor.

Lakin daha köprünün ortasına varamadan otobüs denizi boyluyo.

Göz kırpmadan izlediği denizin en dibinde buluyo kendini.

Ayakları kaygı ve korku prangalarıyla bağlı.

Prangalar o kadar ağır ki çocuk denizin dibinde kumların arasında kayboluyo.

Belkide hayatın anlamı bu, prangalardan kurtulmak.

Yerden yükseklerde geçmek o köprüyü.

Denizin dibinden kurtulup gökyüzünün en üst noktasına adım atmak.

Yaşamak...