Seslendikten sonra masanın başına geçtim, kendime demli bir çay aldım. Kafamı öne eğmiş, hepsinin tamam olmasını bekliyordum ki ona göre bir an önce şu işi halledelim. Hemen her şey olsun bitsin istiyordum. Bir anda konuşalım, konuşmamız bittikten sonra işimizin başına geçelim, ondan sonra da mutlu mesut yaşayalım. Ah hayaller… Var olma sebebimiz, öyle değil mi sizce de? Herkesin geldiğini düşünerek kafamı kaldırdım ama tam karşımdaki sandalye boştu. Yüzüme bakınca hemen cevap verdi Uzun:

-Aşağıda bir çocuk var da usta, onunla pazarlık yapıyor bizimkisi.

Tabii ki anlamamıştım ne pazarlığıydı bu. Biz ne zamandan beri yaptığımız işlerden para alıyorduk, hiç haberim yoktu. Yüzümün renkten renge girdiğini hissedebiliyordum. İşlerin ters gittiğini fark eden Albız, Uzun’un kırdığı potu düzeltmek için atıldı hemen kekeleyerek başladı:

-Usta, pazarlık derken yanlış anlama. Anlatamadı bu özürlü arkadaş. Biz sanki yaptığımız işlerden para mı alıyoruz he Uzun? Neyse uzatmayayım. Elbette para almak için pazarlık yapmıyor usta, sadece zevk alıyor bu işten. Yani pazarlık yapmaktan zevk alıyor. En sonunda da “para almıyorum bu seferlik senden, iyi pazarlık yapıyorsun sevdim seni” diyor ve gönderiyor. Bu yani, bu kadar usta.

Tam bu sırada Dijital de gülerek merdivenleri çıktı, sandalyesini çekti. Bütün gözler ona çevrilmişti. Herkes, eminim, ona patlayacağımdan korkuyordu ve konuşmamı biraz tedirginlikle biraz da heyecanla bekliyordu. Bu sırada da Dijital, tabii hiçbir şeyin farkında olmayarak gülmesine devam ediyor, yüzlerimizdeki tuhaflığı fark ettikçe gülmesi sönüyordu. Bunlara bu kadar korku yeter dedim ve ben de yavaştan gülmeye başladım. Ben gülünce onlar da güldü ve böylece aramızdaki heyecan bağı bir kat daha güçlendi diye düşündüm. Boğazımı temizlemek için ünlü bir konuşmacı gibi iki üç defa değişik sesler çıkardım. Üzerinde peçete olan bardağımdan bir yudum su aldım ve:

-Evet, hepiniz hoş geldiniz. Sizleri böyle neşeli gördüğüme sevindim. Dün gece nedense epeyce düşünme fırsatım oldu ve hayatımızın devamı için önemli kararlar aldım. Şimdi sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.

Ha yok ya böyle bir konuşma olmadı tabii ki. Çünkü üzerinde peçete olan bir su bardağım yoktu. Kimse bunu düşünmemiş ne yapayım. Olsa da üzerini peçeteyle kapatmazdı kimse biliyorum. İş öncesi bilgilendirme toplantıları yaparken böyle duygulara kapılıyorum hep. Sürekli yapıyorum bunu. Nedeni konusunda bir fikrim yok maalesef. Böyle büyük gruplara seslenme olayını seviyorum ya ondan olabilir. Ya da bilinçaltımda bilmediğim başka hayallerim yüzünden de olabilir. Olabilir yani her şey olabilir. En iyisi bir uzmandan yardım almak. En kısa sürede mümkünse. Neyse konumuza dönecek olursak gülüşmeler kesildikten sonra başladım:

-Arkadaşlar biz neden soygun yapıyoruz?

Albız:

-Çünkü soyulmayı hak ediyor, soymayı adet edinmiş kişiler.

Uzun:

-Tokun da açın hâlini anlaması gerekiyor.

-Dijital:

-Çünkü onlar böyle bir hayatı hak etmiyor.

Ben:

-Evet, hepiniz haklısınız. İşte bu sefer de bu düşüncelerden yola çıkıyoruz. Yani asla temelimizde bir değişiklik yok. İlkelerimizden asla taviz vermedik, bu sefer de vermeyeceğiz. Sadece yöntemimizi ve hedef kitlemizi değiştiriyoruz. Belki sadece bir seferlik yapacağız bunu. Belki de bundan sonra böyle yapacağız. Orasını gidişat gösterecek, şimdilik ben de bir şey bilemiyorum. O yüzden ne desem boş. Bunun için konuşmak şimdi çok erken. Sadece işimize ve sonucumuza odaklanmalıyız. Bu iş için bize birkaç malzeme gerekli öncelikle onları temin edeceğiz. Evet, Dijital bu iş sende bu sefer. Senden iyi bir bilgisayar istiyorum. Ama bunu lütfen al! Fişini de bana getir! Ondan sonra Albız bu iş de sende. Senden ise Türk klasikleri seti istiyorum, mümkünse en kapsamlısından. Tabii canım, fişiyle beraber.

Sözümü tamamlamama rağmen uğultular yükselmeye başladı. Aralarında fısıltılar artıyor, cevap arayan gözler üzerimden dayanılmaz bir baskı kuruyordu. Biliyordum böyle olacağını, o yüzden hazırlıklıydım. Bunlara hiç aldırmadan devam ettim:

-Sözüm bitmedi daha. Ayrıca dediklerimi de duydunuz. Aynen duyduğunuz ve anladığınız gibi. Bir bilgisayar ve Türk klasikleri seti. Gayet net, açık ve anlaşılır bir cümle kurduğumu düşünüyorum. Son olarak ise Uzun, bunu da senden istiyorum. Güzel not kağıtları hazırlayalım. Üzerine de ne yazacaksın biliyor musun: “Okuyun, araştırın. Çünkü buna ihtiyacımız var!” Evet, yahu anladığın gibi. Gayet de duydunuz ne dediğimi. Yarın gece her zamanki saatte. Adres: Sanayi Mahallesi 1411 No.lu Sokak Numara:1.

Albız:

-Usta? Kızma da soyguna gittiğimize emin misin?

Uzun ve Dijital:

-He usta, emin miyiz?

Hiçbirine cevap vermedim. Diyeceklerim bittikten sonra boşalttığım odaya gelmeleri için işaret ettim. Odadaki kalan işleri de akşama kadar hallederdik. Bu denli şaşırmaları sizce de normal değil mi? Adı üstünde hırsızız biz ama giderken hediyelerimizle gidiyorduk. Sanki bir tanıdığımıza oturmaya gidiyor gibi hazırlanıyorduk. Yıllardır düşündüm bunu, aslında farklı bir sürü yolu vardı bunu yapmanın. Ben de hepsini çok iyi biliyorum. Ama benim de kimliğim bu, elimden başkası gelmiyor ki. Evin küçük oğluna karne hediyeleri götürüyorduk belki de ne dersiniz?




Devamı gelecek...