Bir kadın vardı
Bende Ankara’yı tekrar tekrar anlamlandıran
Ve bir kent kaldı geride yalnızca
Hala o kadınla anıların
“Derridaca” izlerini bırakan
Geceleri uyumazdı kadın
Tüm kenti uyutur
Bakışlarıyla
Bakışlarımı
Kalbime hapseder
Rüyalarımın orkestra şefi ilan ederdi
Kendisini
Ve o sırada bütün bir Ankara
Bir senfoni orkestrasında olurdu
Burjuvaların ağır parfümleri
Kentin kokusuna tahakküm kurarken
Kokusunu paylaşırdı kadın tenimle
Ve bu sırada bütün pis kokular
Varoşlara hapsedilirdi kentte
Pis kokuların mahkum
Varoşlarda yaşayanların
Gardiyan olduğu saatlerde
Yaşamımdaki fark olarak belirirdi kadın
Ve yavaş yavaş benden uzaklaşırdı
Hayatımda tekrar olarak beliren
Bir fark olmaktan korkardı belki de
Aynılaşmaktan
Ya da kaderleşmekten…
Ve sözcüklerimde yabancılaşırdı bu sırada
Sözcüklerini yutar
Açlığını böyle gidermeye çalışırdı
Kentte kıtlık başlayıp
Burjuvaların obeziteden öldüğü bir vakitte
Bu vakitler
(Bir aralar yaşanmış
Şimdi anılardan öteye gidemeyen
Durgun ve zamansız…)
Kenti üç zıt parça yönetirdi
Varoşlar
Burjuvalar
Ve biz…
O kadın
Anılarda kalan bu kentteki
Bütün zıtları toplar
Ve tenimin boşluklarına
Sürerdi yavaş yavaş
Anıları bende yaratan bir kadındı
Kendisini yavaş yavaş yabancılaştıran
Ve anılaşan o gecede
Bir jilet ile tüm vücudumu açtım
Tekrara boyun eğecek
Bir farkın egemenliği için
Kadın yapamadı
Akan kana karşı sessiz kaldı
Ve sessizliği ile durdurdu
Kanı
Kenti
Büyük bir zamanı
Böylece anılaştı
Ve iz bıraktı
Tüm bir kentin teninde
Ben bekleyişte
Kadın unutuşta
Diyalogsuz bir ipin
İki ucunda kaldık
Koca bir kenti durduran
Ve zamansızlaşan
Bir zıtlıkta…