Az bilen kitaplar

Köyden kente varanların

Modası geçik hikayelerinde

Hediyelik bir kutu sütlü çikolata

Ya da altı delik pazar filesi gibi

Çarşıda...

Taş toprak ve çatlamış topuk

Kablosuz ağlarla sevişen akıllara

Nasıl kurulmuşsa

Sütlü kahvenin omurgasızlığında

İki kelam etmek kolaylaştı

En azından benim kafamda...

"Bence"lere darbe indirdim

Elimde tırpanla fikir tarlamda

Deniz kenarı tembelliği

Maden ocağı çekiçlerince dövüldü

Çorba taslarında kaşıkların uçlarında terledi

Çıkınlar damalı örtülerinden sıyrılıp

Açılan kelek karpuzların utancını örttü

Kumrulara yem atan yaş almış eller

Körpecik yeşilliklerin toprağını dövdü

Hadi yukarı çıkalım yukarı!

O köprüye tırmanalım merdivenlerden

İzleyelim geçen tekneleri, yolcu gemilerini

Acıkmaz insan susamaz da

Evinden bir hayli uzaktayken

Telefonlar zırlar kulübelerinde

Cebimde otobüs biletini

Yarına sakladığım yemek fişi sanırım

Ne kadar uzaksa balıklarla yıldızlar birbirlerine

Şu meyhanelere o kadar uzağım

Ve bir kere kızanım

Hayatta çoğu şey yalnız bir kere

Kalabalıklara yürürken adımlarıma bakıp

Yalnızlığı överim camda yansıyan yüzümde

Gülmek bir kere halbuki, hüzün bir

Doğmak bir kere, yaşamak bir

Ölmek

           bir

                kere...