ey dizlerimden taşan külfete kurulu saat kulesi!
birazdan ölüm yağacak tek ayaklı surlara
I.
-bir güvertenin kesik gövdesinden yazıyorum bu şiiri,
kanımla
göçerken denizaşırı ülkelere,
güneşin sırtımı kırbaçladığı anlar kürek çeker.
balıklar su üstünde yürümek ister,
kaptanlar su altına yelken açtığında
güvertedeki kemancı ise geminin batmasını ister.
yelkenleri kırbaçlayan bu rüzgâr,
beni neden kendine çeker?
kara göründü
kara göründü
kara, gömüldü
II.
-bir geminin nuh olamadığı yerden yazıyorum bu şiiri,
kanımla
tufan sayılır gıcırdayan raflar
bir oğula ihanetle bakan müride karşı
yarasalar, tahtakurularını besler şimdi
adımlarımla çizdiğim haritanın kenarındaki salıncakta.
salıncak, örümcek ağlarından
henüz öpülmemiş bir kutsal kitapta yazılı:
"zırhı gümüş yakalı alametifarikam"
kara, torino'dan görüldü
inanırdı buna bir at
bacağı kopsa dahi
III.
-kayıp bir armatörün intihar mektubuna yazıyorum bu şiiri
kanımla
henüz doğmamış işkenceler taşır
cüzzamlı ellerimdeki giyotin
kanamayan yaralarımı saran bulutlar
tıpkı ıslak bir yara bandı gibi
suya temas eder.
ellerimle yaptığım dürbünden izliyorum ölümü
bir orman var yanında, insan suretinde
gövdesi krater, kamburu vaha
bir mucize daha
timsah derisi şemsiyelerden güneş tutulması
bu, inkâr edilen son kıyametin son alameti
ölmek artık para etmez
"ölmek, sen kanıyorsan ölmektir" der kan kaybından ölen.
damarlarımda kuruyan nehirler,
kırmızı giysilerle ödüllendirilmeyi bekler
bu kan, biraz daha kan, az daha...
gökyüzü bazen bir tablo
bazen
biraz daha kan...
IV.
-bir pruva heykelinin omzuna yazıyorum bu şiiri,
kanımla
gökten düşen çapa
bir mucize daha
dizlerimden taşan külfetin alarmı
birazdan ölüm yağacak tek ayaklı surlara
henüz öpülmemiş bir kutsal kitapta yazılı
"bulutlar, tanrı’nın çizdiği resimlerdir"
peki, boyayan ben miyim?
kan kaybından öleceğim vakit,
okyanuslara yağmur getiren kim?
beni kendine çeker hâlâ, her şeyi iten bu rüzgâr.
bir devenin kamburunda şu yazar:
"yağmurlar, çöller çok uzakta diye okyanuslara yağar"
kara göründü
bir balığın sırtında
V.
-vakur bir ölü doğumun parmak uçlarına yazıyorum bu şiiri,
kanımla
dokuz kuyruklu kedinin mavzerden gölgesi,
sırtıma saplanan süngüdür
acımı, tırnaklarım bileyecek
bir pagan tuzlu su ile vaftiz edilirken
buna yalnız kurbanlar sevinecek
geldik diyorlar
kara, bir hayalet değilmiş aslında
ki dünya değil mi zaten en büyük ada
hiçbir şeyim yok
kızıl bir pusuladan başka
ey dizlerimden taşan külfete kurulu saat kulesi!
yoksulluğumun zarafetine kin güdeceksin,
inci taşıyan balıkların kılçıklarıyla resimler çizerken
ve ben hâlâ mucizelere inanıyor olacağım,
ıssız adadan kurtulmaya üç dilek yetmezken
...
gökyüzü bazen bir tablo
bazen
biraz dah...